24 Kasım 2009 Salı

Oyunu Açmak - Pusu

Eğer okumadıysanız Bu yazıyı okumaya başlamadan önce, bir önceki yazıyı okumanız gerekmektedir.

Normalde şöyle bir geyik vardır. Diyelim ki iki arkadaşını çiftleştirmek istersin. Bu durum sürekli öyle bir hazırlanır ki, "Aaa bak, Aylin'in haberi yok valla.", "Aaa Okan'a hiçbir şey söylemedim; heyecanlanıyor o şekilde, doğal davransın diye" filan. Güya ikisinin de haberi olmaz bu durumdan. Ancak %99,9 ikisinin de haberi vardır. Bu salak kandırmacayı herkes oynar. Mağdurita ve Carlos'un hakikaten haberleri yoktu. Benim, biraz dolaylı da olsa Limbo'nun kurduğu net bir pusu bu. Oyunu Açmak Pusu, adını işte bu durumdan alır.
Mekana vardık. Oturduk. PuCCa geçen yazmıştı, başlık çok hoşuma gitmişti. Durum resmen, üçünüze üçümüz bayram etsin çükümüz.



Oturmadan önce restoranda hızlı bir çevre taraması. Hanımlar bakın bir restorana gidildiğinde yanınızdaki erkeğin beyni nasıl işliyor?

O sırada erkek beyni:
Dıt dıt dıt, saat 4 yönünde sarışın: 6,8 (sevgilisi var, Allah bağışlasın), dırı dırı dıt: Yan masada sırtı dönük kumral, yüzünü göremedim ama umut vaadediyor (yalnız gibi, iki kız arkadaşıyla gelmiş, tuvaletten erkek arkadaşı gelip gelmeyecek mi kontrol et). Dırı dıt dıt dıt: Uzak köşe, saat 9 yönü, esmer bomba, iki kız bir erkek (acaba erkek hangisinin yavuklusu), Viyuv viyuv viyuv viyuv viyuv (red alert): Saat 11 yönünde, 8-9 kadınlı bir masa, Modern kına gecesi konsepti olabilir. Şimdilik tek tek analiz etmeye vakit yok, çıkar ordan bişeyler. Mission complete! Bip!

Beyin, bu işi bir bilemedin iki saniyede tamamlamak zorundadır. Çünkü asıl iş bu işlemden sonra başlar, ve gerçekten zaman saniyeler mertebesindedir.

İşte şimdi:

Tık tık tık tık tık bütün dişi varlıkların "T.İ maps" uygulamasına yerleştirilmesi ve masanın tangi tarafına oturacağımın kararı. Bakın. Yıllarımı verdim, mühendis oldum. Sanırım hayatımda tek gerçek mühendislik yaptığım anlar o anlar. Aman yarabbim, ne analizler, ne ince detaylar, ne hız, o ne açı hesapları, o ne trigonometri. Eee onun da adını boşuna kosinüs koymamışlar. Bi amaca hizmet etmese mosinüs, fosinüs filan olurdu. Niye kosinüs? Sebep sonuç ilişkilerini kurmak lazım.

Neyse, bu kadar yazdığıma bakmayın. bu mekanizmanın toplam işleme süreci toplasan 5-10 saniye. Nereye oturacağım konusunda bir de şöyle bir detay var, Mağdurita'yla karşılıklı oturmak istemiyorum. Yanyana zaten hiç istemiyorum. 8'li grubu da görmem lazım. Bir şey olacağından değil belki ama gözümün önünde olsunlar ne var yani.

İşte insan beynini çok zorlayan pozisyonlar. İşim o sırada sırf nereye oturacağım diye düşünmek olsa, mevzu değil. Ancak insanları tanıştırmak, hal hatır sormak filan gibi görevler de üzerimde.

Durum raporu:

Yerleştik.
1-
Çaprazdaki iki kız bir erkekli masayı tam göremiyorum, ancak yerim iyi, esmer bombanın yüzü bazen aradan çakıyor. Aradaki masadaki oturanlardan biri arkasına yaslanınca tık diye kızın yüzü çakıyor aradan, flash gibi. Kara flashım benim.

2- 8'li gruba doğru pozisyondayım. Masaya hakimim.

O kumralın erkek arkadaşı tuvaletteymiş. Görevi iptal emri.

3- Haa, asıl durumu söylemedim. Margarita, tam karşıma oturdu .mına koyim. Onların da (Pembe Panter ve Mağdurita) eli armut toplamıyo tabii ki. Bir strateji geliştirmişler. Ben onu hesaba katamamıştım. O ilk merhaba öpüşmesi sırasında, herkes ayağa kalktığında onlar da çok iyi pozisyon aldılar. Sırayla öpüşürken ben bi' anda bir hava boşluğuna girdim. Türbülans anından sıyrıldığım an, herkes bir sandalyenin başındaydı. Hasiktir.


Eee, dediğim gibi biz düşünüyoruz da kadınlar düşünmüyor mu? Aslında oturma sistemine bakıldığında karşılaşmanın ilk ciddi akınları Pembe Panter ve Mağdurita'dan geldi. Kalemde tehlikeler var, gol yok.
Bi de Mağdurita'yla 6'lı masanın ortasında değiliz, karşılıklı olarak en sağındayız. Çok tehlikeli. Sanki bunları bir başbaşa bırakırız konuşurlar modu olabilir. Allah korusun.

Muhabbet başladı. Herkes rakı, Mağdurita dışında. o Kırmızı şarap istiyormuş. Koçum Carlos, şarap önerdi. Masa şekillenmeye başladı. Belli ki Pembe Panter, bütün gece bir bardak rakıyı bitiremeyecek. Mağduritaysa içiyor. Tam tersini yeğlerdim. Pembe'nin iğnelerinden Mağdurita'dan çok korkuyorum çünkü. Derken Limbo sazı aldı. Bu Pembe'yle Mağdurita'nın şirketten ortak bi tanıdıkları
çıktı. Limbo onun taklidini yaptı. Çok güzel gidiyor.

O sırada Carlos çişe kalktı. Ben de kalktım. Hem benim de gelmişti, hem de Carlos'u bir yoklayacağım. 8'i bi yerdenin yanından da geçtim. Biri çok güzel. Ama elim kolum bağlı, onunla uğraşabilecek durumda değilim. Kalemde gol görmdeden geceyi tamamlasam iyi. Ama kız da ne güzelmiş. Limbo'yu o masaya mı tahsis etsem. Hemen de kaynaşır ha. Neyse tuvalete girdim. Carlos hemen atladı. "Olm sen bana bu kızı niye söylemiyorsun. Kaç yaşında bu kız, nerede oturuyor moturuyor." Soruyor da soruyor. Pusunun ilk ayağı anladığım kadarı ile tamam.

Bunun gibi bir masa, böyle bi uzakdoğu yemeği konsepti yok ama hava bu. Resim alıntıdır.


Masaya döndüğümüzdeki manzara süper. Bu sefer de Mağdurita'yla Pembe Panter masada değil. Resmen satranç. Kasparov-Karpov mücadelesinin geri dönüşünü kutluyoruz gibi.
Ne konuştular bilmiyorum, ama makyajlar tazelenmiş. Bravo. Limbo, bana laf çakıp çakıp duruyo ama o enerjisini biraz gözaltlarına yöneltse ya. Bak ne güzel omuş kızlar.
Muhabbet genelde iş miş. Bu grubun nasıl bir araya geldiği, daha doğrusu işin en en en kökeni hiç konuşulmuyor. Süper. O tatil sanki hiç yapılmadı.

Sona doğru...

Hani gecenin sonlarına doğru masalarda bir yavşama olur.
Birisi tuvalete gider, sen tuvaletten dönünce onun yerine oturursun. O gelir sonra senin yerine oturur masa karışır filan. Ben maç sonu taktiği olarak onu belirlemiştim. Maçı 0-0'da tutup. Sonlarda masada yerleşim kaosu yaratmak, olursa bir golle üç puan. Olmazsa 0-0'a da razıyım. Gerginlik çıkıp İlker'in işi bozulmasın. Bakın hiç onlardan bahsetmedim. İlker'le Pembe Panter olmuş. Aha buraya yazıyorum onlar evlenir. İlker paralize çünkü. Bu geceden sonra o ilk "biz neyiz ya, tanımlama problemimiz var. çok iyi anlaşıyoruz ama..." sendromu biter. Gecenin sonunda öpüşürler gibi geliyor.

Son dakikalar tam istediğim gibi geçti. Ben İlker'in yerine geçip Pembe Panter'le saçma sapan bir muhabbet açtım. Azıcık da bile bile ters fikirler attım ki ona muhabbet uzasın diye filan. Kitledim onu. Limbo şova başladı. Şovu, geceye burada değil bilmemnerede devam edelim diyerek noktaladı. Carlos gaz, bıraksak bütün hesabı o ödeyecek. Rica minnet eline bir şeyler tutuşturduk. Restorandan çıktık. Elveda, esmer, elveda mahşerin 8 atlısı. Mağdurita hafiften sallanıyordu zaten. Zom değil, ama kafa güzel. Taksi tutalım dediler. Limbo "yok dedi. Sığarız T.İ'ın arabaya. Arkaya dört sığarız, üç kızız zaten. " 15-20 saniye sonra da bana "Ben de arabada bu kızı Carlos'un kucağına oturtmazsam bana da Limbo demesinler" dedi. Ben resmen koptum, gülme krizine girdim.

Arabadayız...

Arabaya bindik. Yanıma İlker oturdu. Soldan sağa geri dörtlüyü sayıyorum. Pembe Panter (tam arkam), Limbo, Mağdurita, Carlos. Dikizden bakıyorum. Çok komikler. Sonra Limbo ah ah ah filan gibi bir ses çıkardı. Herkes noldu dedi. Sonra yok bişi yok yok yok devam dedi o da. 2 dakika sonra bir daha Aaa aaagh nidaları eşliğinde, sağ bacağından bilmemne ameliyatı olduğunu, herhalde bilmemne krampı girdiğini söyledi. Yuuuh :).

Eee, Limbo rahat etsin diye tahmin edin ne oldu. İlker koltuğunu iyice öne aldı. Mağdurita da elbette hop çıkıverdi yanındaki arkadaşın üstüne... Kucağına diyemeyeceğim, çünkü çok üstüruplu oturdu. Dizlerinin en önüne. Bravo.

Limbo'yu da kabak gibi aynadan görüyorum. Göz göze filan geliyoruz.

Yeni mekana gittik. Ben çevre taraması yapmadım. Limbo'ya tapınmakla meşguldüm çünkü. Carlos'u yalnız yakaladığım bir an ona kızın Margarita'dan çok hoşlandığı bilgisini sızdırdım. Pusunun ince ayarları da tamamdı.

Oyun açılmıştı. Kanatlara yayılmıştı. Carlos'la İlker de eşek değiller ya. Çalıştırırlar artık o kanalı.

10 dakika sonra Limbo'yla dans ederken, Mağdurita'yı gördüm. Elinde bir Margarita vardı.
Evet o artık yine Margarita'ydı Mağdurita değil.

20 Kasım 2009 Cuma

Oyunu Açmak

Niye bu kadar uzun bir ara verdim?
Çünkü hastaydım.
Bilirsiniz, araya giren şeyler çok önemlidir. Hayatın her alanında. Araya giren şeylerin neler ve ne kadar önemli olabilecekleri konusunda uzuunca yazabilirim. Ama bu defa iş başka. "Domuz gibiyim" ve "domuz gribiyim"in birbirinden tek farkı araya giren bi "r"dir. Özetle Domuz gribi olmuşum, bir hafta filan yattım. Ancak endişelenecek bir şey yok. O musibet "r"yi çıkardım aradan. Çabuk atlattım. Artık domuz gibiyim. Ne demiş Sultan Süleyman? "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi", doğru demiş. Gerçi dünya ona da kalmamış. Kimseye de kalmaz. O yüzden araya ne kadar çok şey sokarsak o kadar iyi.


Hayata dönüş...

Usta ile Margarita diye bir yazı yazmıştım. Yazı dizisi, 2 bölüm. Eee, önce diziyi anlattım, seri bitti. Şimdi de sırada sinema filmi var. Tabii bunun o diziden sinema filmine evrilenlerden bir farkı var. Onları Next ve Nextstar sunar bunları Sex ve Sexstar.
Varsa öyle bir firma, çıksın ortaya anca o sponsor olur. Gerisi yanaşmaz.
[Hanımlar, kendime sexstar demedim. Öyle bir iddiam yok. Öyle bi firma olsa dedim sadece.]

Neyse,
Bence okuyunuz, fakat o yazıları okumak istemeyenler için çok ufak bir özet: Tatilde tanıştığım iki hanım. Biri Margarita, diğeri Pembe Panter. Pembe Panter 7,8, Margarita 6,8. Pembe Panter'i çok güzel bulup, akşamında ise Margarita'nın daha seksi ve daha mantıklı olduğunu düşünmüştüm. Kendisiyle işlerin daha makul şekilde yürümesiyle de bir cinsel münasebetimiz olmuştu. Sonrasında tatile katılan arkadaşım İlker ise Pembe Panter'e aşık olmuştu. Pembe Panterse bir akılçelendi.

Karışık bir dünya.

Arkadaşım İlker'in Pembe Panter'le aşkı sebebiyle bir şekil İstanbul'da da bu ikiliyle kopmam mümkün olmadı. İlker, Pembe Panter'in peşine böylesine delice düşmese, aslında benim açımdan da Margarita açısındanda çok daha iyi olacaktı. Yaşandı bitti olacaktı. Ancak şimdi öyle olmadı, olamadı. Pembeyle Margarita çok iyi arkadaşlar, İlker de yamanınca bir şekilde 3'lü oluyorlar ve orada ben eksik kalıveriyorum. Anladığım kadarıylaBunun saçma sapan gerilimi yaşanıyor aralarında . Margarita olmuş Mağdurita. İlker, Pembe Panter, Mağdurita. Ortak paydaysa belli: T.İ. Hiç güzel bir şey değil böyle bir durumda ortak payda olmak.

Bu sefer karakter yoksunu arkadaşım İlker bana yüklenmeye başladı, benim onlarla olmamam bir şekilde total bir kızgınlık ve kıza boynu büküklük yaratıyormuş, coşamıyorlarmış benim yüzümden falan filan. (Eminim bana diyeceksiniz ki böyle saçma sapan bir gerekçe olamaz, atıyorsun g.tünden. Ama işte erkekler bir kadını kafaya taktıkları zaman, bu denli akıldışı düşünebiliyorlar. Gerçekten.) Unutmayın, Pembe Panter bir Akılçelen. Erişkin bir erkeğin aklını alıp istediği yerine sokabilir.

Ulan Mağdurita'nın benim bakış açımda olabileceğine inansam hemen damlayayım, kimbilir ne güzel arkadaşları vardır. Adı Mağdurita'ya dönüşebildiğine göre bu olasılık devre dışı. Şu an en son istediğim şey bir ilişki moduna girmek. Yine insanlık bende kalsın dedim gittim bir akşam. Tabii ki o buluşmayı dört kişiden teşkil etmek gibi bir acemilik yapmadım. O dörtlüde oluşabilecek cinsel gerginliği düşünemiyorum. Off. Masada muhabbet tıkandığında filan oluşacak sessizlik. Pembe Panter'in planlı bir şekilde "Eee, T.İ sen neler yapıyorsun?" filan gibi sorular soracak olması. Ya gitmeden yan çizmek için binbir tilki geçti kafamdan. Fakat İlker de son vuruşu yapsın istiyorum artık, hıyar herif bir şekilde bana mâletti kızla "adı konmuş" bir ilişkiye başlayamamalarını. Haftada 5 akşam dışarı çıkıp niye adını koyamıyorşlarsa...

Neyse ben ekstradan iki arkadaşımı davet ettim. İkisinden de özel ricada bulundum yoksa bu davete gelecek tipler değiller. Davet ettiklerimden bir tanesi eski kız arkadaşımdı. Arada peşinden koşup, uzaktan şutlarla hala kaleyi yoklasam da hiç yüz vermez bana, sever ama, ben seni artık afacan bir çocuğu sever gibi seviyorum diyor bana. Accayip koyuyor, bana her şeyi de seni öyle afacan çocuğu sever gibi seviyorum deme. Sonuçta beni çok çok iyi tanıdığından uyuz etmesini de biliyor tabi. Kod adı Limbo [Göğüsleri azıcık büyüktü. Gittiğimiz bir tatildeki eğlencede. "Ben bu göğüslerle Limbo dansına bir sıfır yenik başlıyorum T.İ" demişti bana, tahmin edebileceğiniz gibi kod adı o anda takılmıştı: Limbo].



Neyse,
Limbo'yu çağırmamda iki sebep vardı.
1- Alttan alta, Mağdurita'cım ya bak hayatlarımızda eski defterlerden insanlar olması normal bir şeydir mesajını verebilmek.
2- Limbo çok akıllı bir kadın. Beni çok sever, çok da iyi tanır. Accayip de komik bir şekilde dalga geçeriz birbirimizle her ortamda. Çok takılır yani bana. Biz biraz sitkom çifti gibiydik onla. Sonrasında da o mod devam etti. Yani o gece benim üzerimden ortamı yumuşatabilecek birisi Limbo. Genelde eskiden beraber olduğum kadınlar pek haz etmez benden. Limbo hiç öyle değildir.

İkinci davet ettiğim arkadaşım Carlos.
Carlos, saçmasapan polemiklerin değişmez adamı. Adını Roberto Carlos'tan değil. Ayça Şen'in Sebastian Carlos'undan alır. Bilmeyenler için. Carlos çok yakışıklı çocuk, onu n'için çağırdım?

1- Kendisi x bir konu üzerine ne olursa olsun çok uzun konuşabiliyor. Biz baygınlık geçiriyoruz, o yılmıyor, bazen susuyor, sonra küllerinden yeniden doğuyor. Gece olur da muhabbet tıkanırsa, "neden çatılara bilmemne sistemi yapılmıyor, çok daha ucuz ve kaliteli, çünküü hükümet istemiyor." gibi, bizim bilmediğimiz, bu hayatta saniyemizi ayırmak istemediğimiz, anlamadığımız, arada sadece hıı hıı dediğimiz bi' konuyla ilgili bile masadaki herkesle kavga edebilir.
2- Ancak başka bir diğer özelliği daha var. Fena halde bekar, gayet yakışıklı.

Neyse biz üçümüz, ben Limbo, Carlos, bunların yanına gideceğiz. Mekana gitmeden ben önce Limbo'yu, sonra Carlos'u alacağım. Mekana akacağız. Pembe Panter, Mağdurita ve İlker orada olacak.

Limbo'yu almaya gittim, klasik geç kaldı tabii (Kadınların geç kalmasına hiç kızmam, çünkü daha güzel olmak için gecikirler)... "10 dakika yukarı gel anca hazırlanırım" dedi. Çıktım evine, çaldım zilini, kapıyı açtı. Dakka 1 Gol 1! "T.İ efendi sen 2 dakka bekleyiver ben iniyorum" dedi. Ne diyosun kızım filan dedim. Dakkasına soktu lafını. "O paçalar niye öyle kısa lan, pantolonu başkasından almış gibi dedi." Yeminle öyle bi durum yok. Lütfen inanın bana, öyle T.İ. Efendi'lik bi durum yok. "Bu senenin modası çok çok azıcık kısa güzelim, sende o erkek modasını takip edecek çap nerde? tiril tiril kıyafet, kaç para verdim ben ona biliyore musun" filan demedim hiç. Çünkü sırf beni gıcık etmek için yaptığını biliyorum. Aslında severdi giyimime özenmemi filan. Limbo'yu biraz daha tanıyın diye bu örneği araya sıkıştırdım. Sonra onla ikimiz Carlos'u almaya giderken, ona biraz durumu izah ettim. Dedim ki, bak güzelim, yeni bir çift yaratıyoruz. Sen kritik asistçisin. Ortaları güzel kesicen. Rıza gibi muz orta yapıcan. Bu sayede Carlos'la Mağdurita'yı yapıcaz diye. "T.İ'cığım, sen kısa donla gezerken ben çevremden uyumlu çiftler yaratıyordum sen merak etme. Hoş, hala kısa donla geziyorsun ama.. Bana bırk. Merak etme önümüzdeki sene yeğenini alırsın kucağına, adını da T.İ. koyarlar" dedi. "Aman aman" dedim "Ayarı iyi yap, 6 aya filan ayrılsınlar. Daha uzun olmasın. Yeğen meğen istemem." Acayip üstüme gelmeyi biliyor Limbo. Kaçırmadı fırsatı. Çakal Limbo, zaten sever bu suları. İçim rahat.

Carlos'un arabaya binişi:

Carlos gelir gelmez, Limbo buna ayarını çekti. Bana sataşarak, erkek güzeli gör erkek. "Neydi o Beşiktaşlı Futbolcu onun gibi kaldın Carlos'un yanında" dedi. Vallahi kızmaya başlamıyorum desem yalan. Neyse, Limbo çok güzel giyinmiş bu arada. Be geceki güzelliğinin hatrına sesimi çıkarmıyorum. Bu gece bu performansı göstersin yeter ki..

Arabayı park edip, mekana vardık. Vardığımız an, İlker'in niçin akıl tutulması yaşadığını bir kez daha anladım. Pembe Panter dehşetti. Margarita da çok güzeldi. Masaya oturduk.
İçki rakı, kadro güzel. Gece ilginç olaylara gebe. Ancak hepsi bir sonraki postta.

Çok yakında.
Oyunu Açmak Pusu

6 Kasım 2009 Cuma

A tribute to...

Ya ben bu bilim adamlarını anlamıyorum. Hani diyorum bazen al eline zopayı, neyse... Bir GDO'dur gidiyor. Yahu, siz madem hıyar görünümlü domates, patlıcan görünümlü fındık yapmaya kadirsiniz, bu kadar ilerledi bu iş. Ne uğraştırıyorsunuz bizi bu kadar. Tutalım kız arkadaşlarımızı ellerinden, getirelim size, siz de alın şu aşırı romantizme sebep olan genleri. Dilberler biraz akılcı, mantıklı bakabilsinler şu işlere.

Anlamıyorum arkadaş. Böyle ulvi bir amaç varken siz mutant patates üretme peşindesiniz. Bilmediğimiz mevzu değil. Unutmayın, biz ninja kaplumbağalar nesliyiz. Yemeyiz bu numaraları. Lütfen. Hepimiz Donatelloyuz, hepimiz Splinter Ustayız. Anlamak mümkün değil sizi. Bir iki ayar çekseniz, yeminle şahane hayatımız olur. Hem kadınların hem bizim. Hadi gözüm.

Ben mi yanlış hatırlıyorum? Foursome di mi bunlar. Adenin, Timin, Guanin, Sitozin. Eşleşmeler de belli. Şöyle ezberledik: Adenine Timin, Guazine Sitozin. Amma da insan ismine benziyolar.

Hayal ediyorum:
Adenin: Esmer güzeli bir kadın. İspanyol dansı yapıyor. Çok seksi.
Timin: Yani Tim, Amerikalı. Sarışın, porno yıldızı gibi adam.
Guanin: Fğansız. İncecik. Çok güzel bilekleri, böyle azıcık sivri bir burnu var, özgür yaşayan bir tip. Bi kırığı var, RNA ortamında, Urasil.
Sitozin: Sito, Fiko gibi. Türk. Guanin'le takılıyor. Gününü gün ediyor.



Eşleşmeler belli. Adenine Timin. Guazin'e Sitozin. Dünyanın düzeni bu monogami.
Yani Adenin'e Tim'in gideri var. Guanin'e Sitozin yanık.


Bilindik durum:
Adenine Guanin, Sitozine Timin. Bak. Bi' oynuyosun genlerle, önce Guanine Timin, sonra Adenine Sitozin. Sonra hepsi birden Adenine. Açıkçası benim genetik biliminde aradığım tat, aradığım doku bu. Çözün şu işi, dileyin benden ne dilerseniz. Olmayacak şey değil. Bir düşünün bilim adamları, hadi bakiym. Hadi gözünüzü seveyim.

Neler yazacaktım, konuyu yine nerelere geldi. Lütfen benim yavşaklığıma bakmayınız. Bu post önemli post. DNA'lar istediğimiz kıvama gelmedi ve yalnız kaldık. Ordan devam ediyorum.

Düşünün
Benim gibi bir adam bile diyebiliyor ki, bu postta Akılçelenlerin, Untouchables'ların, Margarita'ların, Hulahopların, At kuyruklu Sinyorita'ların, 40'ı çıkmadan cılkı çıkanların, Müdirelerin ve Bolonezlerin, hiçbir dişi sineğin bile yeri yok. Çünkü bu yazının onlara ihtiyacı yok. Bu yazı, dünyanın kendi kendine yetebilen 7 yazısından biri. Bu yazı bir yalnızlığa övgü yazısı. Bu yazıda olsa olsa o kadınların hayalleri olabilir. Hayali silüetleri. Bedenleriyle isteseler de yer alamazlar bu yazının içinde. Hepsi kafamda olur kafamda biter. Siz okuyucular bile göremezsiniz. Kimse göremez. Ne güzel.

Tekrar düşünün,
Bir konsere gidersiniz. Hayvanlar gibi çalarlar. Büyülenirsiniz çalanların performanslarından. Ancak kabul edin çıkışta dersiniz ki, "ya elektrocunun attığı solo, beni benden aldı. O neydi ya." O kadar şey çalınmıştır, ama aklınızda kalan bir solodur. Tek başına yapılmış olması inanılmaz etkiler insanı. Hepimizin içinde kahraman yaratma arzusu vardır çünkü. Duygusal olarak bundan hoşlanırız. O solo hoşumuza gider. ,

Hiçbirimiz unutamayız Oktay'ın o inanılmaz golünü. Buraya tıklayarak izleyin lütfen tekrar. Adam şu sıralar dünyanın en saçma yorumlarını yapsa bile o gol hayatı boyunca onla gelir. Neydi bu golü bu kadar unutulmaz kılan. Esasında modern futbol anlayışından bu kadar uzak saçma sapan bir gol olamaz. Bir tek nedeni var: Tek başına atılmış olması.

Daha da düşünün.

Belki sevgiliniz olmayabilir. Belki işler kötü gitmiştir, belki ergenlik sivilceleriniz yüzünden güzel kızlar 2 üst sınıftaki erkeklerin peşindedir. Belki alakasız bir şekilde, kadınları bir süre içiniz kaldırmıyordur. Belki gerçekten bundan daha çok zevk aldığınız anlar vardır. Belki, bu işin fiziksel yorgunluğunu kaldıramayacak düzeydesinizdir, ama canınız hala istiyordur. Belki bu hayatta hiç ulaşamayacağınız birisi vardır ve onunla olmanın bir hal çaresini arıyorsunuzdur. Belki de sadece olmuyordur ulan işte, yoktur.

Son bi' düşünün, bi gayret.

İşte masturbasyon, iyi kötü, her günün dostudur. Her yola gelir. Sadıktır. Ağzı sıkıdır. Yok ağzı sıkı değildir de :), sır saklamayı bilir diyim. Dobradır, bazen kendine bile itiraf edemediklerini çat diye yüzüne vuruverir. Yine de her ne olursa olsun, dünya tersine dönsün seninle onun arasında kaldığını bilirsin. Zevk peşindedir. Gerginliğe prim vermez. Aynı zamanda o sınır tanımayandır, Seni kimlerle buluşturur kimlerle. Hayallerinin gittiği her yere sorgusuz sualsiz seninle gelir. Masturbasyon guzeldir.

Tehlikeli İlişkiler'in 31'inci postunun sonu.



Bu da mı gol diil hakim bey! Bu da mı gol diil!

4 Kasım 2009 Çarşamba

Bir okur mektubu. Oyunu açmak. Zizu.

Daha önce yazdığım bir yazı vardı. Bana göre en önemli 3-4 yazımdan bir tanesiydi: Verkaç. Bazı okuyucuların gözünden kaçırmaması çok güzel.

E-mail adresime blogu takip eden bir hanım okuyucudan gelen bir yorum biraz o yazdıklarıma geri dönmemi, hatta konuyu biraz daha açmam gerektiğini düşündürttü bana. Gelen maili bir bölümünü keserek aşağıya kopyalıyorum. Gönderen kişinin ismini yazmıyorum, onun yerine kendi taktığım kod adını yazacağım.


"T.İ,
Blogunu en başından beri takip ediyorum. Yorum yazmıyorum ama sıkı bir takipçin olduğunu söyleyebilirim. Blogu özetlemem gerekirse, öğretici. eski erkek arkadaşıma gösterdim, bir süre sonra "söyle yazmasın daha o .bne, deşifre oluyoruz" dedi :))). Erkek muhabbetine genellikle tahammül edemiyorum, edebiliyorum da, saniylerle sınırlı olarak. Dakika mertebesine ulaştı mı uzaklaşmak istiyorum. Erkekler, birbirlerini fişteklemeye çok müsait varlıklar. Birbirlerini fişteklemek değil de fazlaca birbirlerine bir şeyler kanıtlamak derdindeler. Erkeklerin iç yüzünü bu şekil hafifletilmiş olarak, süzerek yazdığın için seni okuması güzel. Lütfen daha sık yaz.

Yalnız, yazarken kadınların uyuz olacağını düşündüğün yerlerde parantezler açarak hep önünü kesiyorsun. (şimdi bunu okuyan kadınlar kızmasın, işin aslını onlar da biliyor.) gibi ya da (onun için demedim, aslında şişmanları severim)... Bu blogun en sevmediğim yönü bu, bazen kiminle dans ettiğini bilmez bir tavır içinde oluyorsun. Biz anlarız anlayacağımızı, sen merak etme. Hafife alma kadınları. mesela o verkaç yazısında, kadınlar bu organize işlerden anlamaz. Tesadüf sanarlar ama o işin aslında altyapısı çoktur demişsin ya. Klasik olacak ama bir cümleyle cevap verebilirim sana: Siz giderken biz geri dönüyorduk. Onun tesadüfleri sevmesi de sana tur bindirdiğinin resmidir.
...
Kadınları tasvirlerin hoşuma gidiyor. Neredeyse hepsi birebir gözümün önüne geliyor. Erkeklerin genelde bu durumu aşağılar bir hali vardır. Yani kadınların süslülüğünü, makyaja ve kendilerine düşkünlüklerini. Bunları takdir etmek konusunda samimi olman güzel. Zaten tek baktığınız şey neredeyse bu, onu da %90'ınız eleştiriyor. Tam salaklık. Yazdıkların aslında ne kadar bu konuda dikkatli olduğunuzu gösteriyor. 3 fotoğrafımı ataç ettim, beni de bir yorumlasana, puanım kaç, ne kasayım? Çok merak ediyorum.
... ...
;)

sevgiler,

Zizu
"

Nokta noktalı kısımlar bende saklıdır. Bu maili geçen ay almıştım. Hakkında bir şeyler yazmak istedim. Ancak bir türlü oturup da diyeceklerimi derleyemedim. Hanımefendinin cevabını derhal yolladım tabii ki.

Burada kadınlardan ve erkeklerden aldığım her yorum, her mail, bir şekilde ufkumu açıyor. Çünkü bu işlerde tanımlanmış bir doğru yok. "Zannetmenin ve bilmenin" maalesef kesin çizgilerle ayrılamadığı bir dünya bu ilişkiler arenası (Şimdi ilişkiyi arenada yapılan dövüşe benzetmek hatalı, ilişki dediğin sevgiyle, aşkla, romantizmle yaşanmalıdır mücadeleyle değil diyen okurlar olacak, ben onu demek istemedim peşinen söyleyeyim, Zizu :) )

Mailin sahibine Zizu dedim, çünkü, kadınların basit verkaçlardan ziyade daha büyük organizasyonları olduğundan bahsediyor. Eee, onun için de Zizou'ya ihtiyaç var. İsminin sonu da çağrıştırıyordu. Çaktım Zizu'yu.



Eleştirilere tam olarak katılmadığımı belirtmeliyim.

1- Yani kadınların daha organize işler çevirebildikleri muhakkaktır. Ancak kadınlar maalesef ki samimi değiller. Kendilerine karşı bile. Bu büyük bir problem. O kendine bile bile itiraf edememiş ki işlerin tesadüflerle meydana gelmediğini. Kendini inandırmış buna. Bizse bunları konuşmaktan çekinmiyoruz. Kadınlar bu işlere doğa olarak daha yatkınlar. Ademoğulları bu işin başından beri gerilla mücadelesi verirken Havvakızları düzenli orduyla mücadele ediyorlar. Yani bu sizi haklı kılmaz. Tur bindirebilir. Turla murla işim yok. Zamanında bi tur ver dedik, vermedi kadınlar. Zaten hep ondan oldu bu tehlikeli ilişkiler.

2- Parantezlerle kadınların eleştirilerinin önünü kesmiyorum. Öyle eleştirecekse hiç eleştirmesin diyorum. Onları çok duydum çünkü. Tehlikeli İlişkiler en nihayetinde bir erkek muhabbetidir. Bir kerecik de kadınlar uyuverisnler canım ne var yani. Erkekler kadın muhabbetlerine o kadar çok zaman uyum sağlıyorlar ki.

3- Resimlerinizi yollamanız çok ilginç. Gerçekten sizinler mi bilmiyorum, asla da bilemem. O yüzden yüzünüzü kapatarak dahi olsa onları buraya koymayacağım. Nasıl ki doktorlar etik olarak telefonla muayene yapmıyorlarsa, bu iş de öyle resme bakarak olacak iş değil. Çünkü bir mimik, bir ses tonu, bir dans figürü, kafanın bir yana yatışı, arabadan inerkenki bir hal bile bu sayıları yerinden oynatabilir. Bu şekil yorumlamak sağlıklı sonuç vermez. Çok parametre var. En nihayetinde bu iş duygu işi. Ancak çok kısa bir özet geçeyim. Bence tam bir Nişantaşı kasa örneğisiniz. Gördüğüm 6,9, , KGG ile 7,0, 7,1'leri de rahatlıklabulabilirsiniz. Hıncal gibi hissettim kendimi. Utandım valla yazdırmayın bana böyle şeyler :). [Bazı okuyucular sen kimsin ki böyle resimlere bakıp notluyosun diyebilirler, diyenler haklıdır. Ancak ben başlatmadım, gördünüz. Bir daha da yapmam zaten böyle bir şey merak etmeyin.]

Yine dağıttım konuyu yine dağıttım. Oyunu açmaktan bahsedecektim. Yani Verkaça göre biraz daha karmaşık işlerden. Verkaç iki erkek arasında olup biter. Çok zaman süper bir çözümdür. İşe yarar. Ancak oyunu açabilmek, işin başka bir boyutudur. Kimilerine göre kadınlar oyunu daha iyi açıyor olabilir. Katılmam. Yazacağım, oyunu açmak üzerine de yazacağım. Farz oldu. Hem de Margarita, Pembe Panter, T.İ, İlker üzerinden yazacağım. Çok taze. Bundan bir sonraki yazacağım postta değil ama, iki sonrakinde. Çünkü bir sonraki post'un konusu hazır.
 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket