24 Aralık 2010 Cuma

Alışveriş Merkezleri ve Bakışlar.



Alışveriş merkezlerine bayılırım. Sanırım bu cümleyi kuran tek insan benim, ama öyle. Ya tamam, şu cümlelerin hepsini söylediğinizi duyar gibiyim. Şehrin anasını belliyorlar, trafiği tıkıyorlar, küçük esnafı bitiriyorlar. Bu özelliklerinden ben de nefret ediyorum. Sanki ben anası bellenmiş şehir, tıkalı trafik ve bitik küçük esnaf fetişistiyim. Ben de biliyorum tüm bunları. Ancak tüm bunların sebebini de o alışveriş merkezlerine atmayı mantıklı bulmuyorum. Şehirdeki her şey güzel, tıkır tıkır işliyor da alışveriş merkezleri mi s.kertti ortalığı bi' tek.

Neyse, ne zaman üzerine uzun uzun düşünsem, alışveriş merkezlerini sevdiğimi fark ederim. Nimet onlar nimet. Çünkü o kadar güzel kadını bir araya toplayan bir yer düşünüp tasarlamak her babayiğidin harcı değil. Düşünen bu amaçla mı düşünüp tasarladı bilmiyorum ama tasarladığı şeyin böyle bir yan etkisi olduğu açık. Hani basur tedavisi için üretilmiş ama saç dökülmesini engelleyen ilaçlar gibi bir şey. Evet! Lamı cimi yok. Alışveriş merkezleri, güzel kadın doludur. İnanmıyorsanız gidin bakın.
Ancak alışveriş merkezlerinin en önemli özelliği güzel kadınları içine doldurması değildir. Bu, önemli bir özelliğidir. Ancak en önemlisi değildir.

Leydiiz en Cendılzın,
Şimdi sizlere alışveriş merkezlerinin en önemli özelliğini söyleyeceğim. Birçoğunuz bu gerçeğin farkındaydınız ama hiç dile getirmemiştiniz.

Evet, alışveriş merkezi öylesine mucizevi bir erkek buluşudur ki içeri giren kadınların hepsine sihirli bir takım şeyler yapar. Eğer ki, bir gün bana gelseler ve "Bir alışveriş merkezi kuracağız ama bir türlü isim koyamıyoruz. Ne koyalım T.I? Çaresiz durumdayız. Yardım et bize " deseler. Onlara şöyle yandan yandan kötü adam gibi gülerim ve adını "Sihirli Değnek Alışveriş Merkezi" koyun derim. Bu işin biraz da ruhunu bildiğimden Sihirli Değnek de demem. Çok daha havalı olan ingilizcesini söylerim: "Magic Wand Shopping Mall". Üfff, ne doluşur buna kadınlar düşünemiyorum. Magic Wand, isminin altını da şöyle dolduruyor, "Size dokunan sihirli değnek, sizi baştan aşağı değiştirecek. Artık siz çok şık birisiniz." gibi gibi bişi.

Hanımlar bilmiyorlar ki, o sihirli değnek onların kıyafetlerini değiştirmiyor. Hanımlar! Kıyafetlerinizi değiştiren kendinizsiniz. O sihirli değnek, sizin karakterinizi değiştiriyor, hem de kökten.

Ey burnu havada çok güzel kadın. Artık sen o eski sen değilsin. Eeeeeeey, o barda sana bir kere olsun bana bak diye 10 saniyede bir kestiğim afet. Eeeeeeeey bir kerecik göğüslerine baktım diye küçük çocuğu azarlar gibi bana bakan kadın. İşte şimdi faka bastınız!

Alışveriş merkezleri, çok güzel kadınların, karşı cinse özgüvenlerini kaybettikleri ender yerlerdendir. Özellikle yalnızlarsa ve şöyle en az bi' üç dört mağaza gezmişlerse, emin olun ki son zamanlarda inanılmaz şişmanladıklarını ya da çirkin olduklarını düşünüyorlardır. Halbuki kendileri gerçekten ilik gibidir, ama farkında değillerdir. Üzerlerine inanılmaz derecede çok yakışan elbiselerin bile %80'inin içinde çok şişman göründüklerini düşünen kadınlar. O kadınlar kim biliyor musunuz? O kadınlar tam olarak barda, erkeklerden bakışını itinayla saklayan kadınlardır.


Baylar!
İşte o kadın , o mağazadan çıktığı anda bizim bakışlarımıza muhtaçtır. Hani bir barda dördümüzün birden aynı anda baktığı o kadın var ya. Onun gibi 4 tanesi de senin gözlerinin içine bakar. O gözler şunu der, aynen şunu: “Hey, barda gözlerimin içine bakan yakışıklı. Ben ettim sen etme. Ocağına düştüm. Önce gözlerimin içine bak, sonra beni şöyle süz, tamam kızmicam.Peki peki. Göğüslerde bir iki milisaniye fazla durabilirsin. Süzüşünü tamamla ve sonra bir daha gözlerimin içine bak. Gerçekten de o eski halimden eser mi yok. Söyle bana gözlerinle.” Evet beyler. Burada bizim bakışlarımız değerli. Onlar barlarda nası bizim anamızı ağlatıyorlar. Sıra bizde. Bizler de ana evladıyız. Hadi bakalım. Kural 1: Sakın hepsiyle göz göze gelmeyin. Kasıtlı olarak bakmadığınız her kadın, bir arkanızdaki erkeğin elini güçlendirir. Kadının gözleri ona da da bi şekle söyler bir önce size söylediklerini. Kural 2: Normaldeki beğeni kriterlerinizi en az dörtle çarpın. Gerçekten zamanının Cindy Crawford’ı filan değilse, “Üzülme bebek, taş gibisin.” bakışı atmayın. En fazla “Tamam güzelsin de, hani eksiklerin yok değil.” bakışı atın. O bakış nasıl mı atılır? Of, çok işimiz var sizle çok.


“Tamam güzelsin de, hani eksiklerin yok değil.” Nasıl Atılır?

Öncelikle “Süz beni. Süz beni.” bakışı atan kadının gözlerine “Tamam, mesaj alındı.” Kodunu göndermek gerekiyor. Bunu nasıl yapacağınızı anlatmıyorum, herhalde biliyosunuzdur. Neyse, konuyu dağıtmayalım. Unutmayın hız çok önemli. Çünkü o size doğru yürüyor, siz ona. Yani en fazla birkaç saniyede bitmeli bu iş. Kadın bakışı gönderdi. Hop mesaj alınmıştır bakışını gönderdin. 0,3 saniye gitti bile. Hemen süzme moduna geçtin. Süzüyorum diye kendini ayı gibi hissetme, buna hiç gerek yok. Alışveriş merkezindesin. Ayrıca buna o izin verdi. O istiyor. Yine de bakışlarının vahşi olmamasına dikkat et. Rahatsız edici olma. Avcı değilsin, süzücüsün, bunu unutma. Süzmeye başladın, göğüslerde birkaç milisaniye fazla durabilirsin. Buna o izin verdi. Hatırlasana: “Hey, barda gözlerimin içine bakan yakışıklı. Ben ettim sen etme. Ocağına düştüm. Önce gözlerimin içine bak, sonra beni şöyle süz, tamam kızmicam. Peki peki. Göğüslerde bir iki milisaniye fazla durabilirsin. Süzüşünü tamamla ve sonra bir daha gözlerimin içine bak. Gerçekten de o eski halimden eser mi yok. Söyle bana gözlerinle.”

Ne anlatıyodum ben? Hah, “Tamam güzelsin de, hani eksiklerin yok değil.” bakışı. Unutma, süzerkenki bütün duraklamaların, yukarıdan aşağı inerken olmalı. Yukarıdan aşağı inerken durur, aynı yerde aşağıdan yukarı çıkarken de durursan. Kadın bunu hemen anlar ve “Kendini alamadın di mi? “Evet, biliyorum. Mükemmelim.” bakışı atar. Gol atayım derken kontradan golü yersin. O yüzden duraklamalar, yukarıdan aşağı inerken, unutma. Yukarıdan aşağı indin. Ben bu kadar yazıyorum ama, bütün bu yazdıklarım şimdiye kadar 1,2 saniye filan. En son kadınla tekrar göz göze gelmek üzeresin. İşte “Tamam güzelsin de, hani eksiklerin yok değil.” zamanı. Göz göze geldiniz. “Üzülme bebek, taş gibisin.” Bakışı gibi bir bakış yapacaksın. Ancak en sonunda böyle çok hafif dudaklarınla burnunu kaldırma hareketi yapacaksın. Ancak bu çok hızlı olmak zorunda. Kadın odudaklarının kalkmış burnunun büzüşmüş halini neredeyse hiç görmemeli. Sadece o bir resim olarak bilinç altına işlenmeli. Hani saniyede 24 kare gösterir ya sinemada, o 24 kareden birine başka bir şey koysalar gözümüz görmez ama bilinçaltımıza işler ya. Aynen yapmamız gereken şey bu. Hadi koçlar. Göreyim sizi.


Bakın, "Süz beni" bakışı işte tam olarak böyle bir şey. Ay! Pardon pardon.

Böyle bi'şey.


Alışverişmerkezleri, kadınlar için bir mabed gibi görünmekle beraber aslında onlar için tam bir kaos ortamıdır. Bu da erkeklerin çok işine yarar. Üstelik erkekler, “Amaaaan. Alışverişmerkezlerini hiç sevmiyorum.” derler. Bu da erkekleri daha da bir güçlü konuma getirir. Yani ben burada zaten gönülsüzüm havası hep vardır erkeklerde. Dikkat edin. Of, ne işim var burada benim ya havalarında yürürken, hop bir bakış. "Efendim güzel kadın? bana bir şey mi demek istedin bakışlarınla, of neyse neyse tamam, seni de bi süzeyim çok istedin şimdi, kırmayayım.".

Asıl şenlikse kıyafet mağazalarının olduğu katta değildir. Yemek katındadır. Yanlış anlamayın. Ben prensip olarak fast food yemem. Ağzımdan en son bir fast food öğesi geçeli en az yedi sekiz sene olmuştur. Ancak yine de arada bir alışveriş merkezlerinin yemek katına çıkarım. Orada kadınların başka bir hali vardır. “Zaten giydiğim hiçbir şey yakışmadı. Ama yine de çok acıktım. Of. Zaten hep bunlar yüzünden.”

Kadın, alışveriş merkezinin yemek katında bermuda şeytan beşgenindedir. Şu beş köşeye de bir bakın. Kadının güzelliği, özgüveni, iradesi, açlığı ve tabii ki erkekler. İnanın, bu haldeki bir hanımefendiye, ben bile ilişmem. Hepsine, “Güzelsin işte, keyfine bak.” bakışı atarım. Kadınları asla fazla karşına almamak lazım. Akşam barda nasıl olsa evirip çevirip kıçımıza sokacaklar o bakışları :).

Ayrıca alışveriş merkezinde bazılarımız için tüm bu anlattıklarım yaşanırken, bir yanda da, aynı çatı altında acı bir tablo yürür. Ben bir erkek olarak bakamıyorum o sahnelere. Çok kötü oluyorum. Kim için mi? Uzun süreli sevgilisini, uzun süredir kabinin önünde bekleyen erkekler için. Aman Allahım! Onlar için yapılabilecek bir şey yok dostlar. Sizlerden tek ricam, onlara fazla bakmayın. Hem onların kendilerini, hem de sizin kendinizi kötü hissetmemeniz için bu şart. O adamlarla göz göze gelmeyin. Sakın gelmeyin. Gelirseniz de, “Hemen kaç dostum!” bakışı atıp, alışveriş merkezini terk edin. Terk etmezseniz, alışveriş merkezinde yürüyen kadınlar sizin gözlerinizde o özgüvensizliği görürler. Ve size “Gözlerini kaçır çabuk benden. Bana bakmak senin neyine” bakışı atarlar.
Bir acı tablo daha. Bu kabin önünde bekleyen erkeklerin hepsinin ortak özelliği nedir biliyor musunuz? Ben biliyorum. Bu adamların hepsinin elinde aynı şey vardır. Hepsi istisnasız olarak ellerinde hemen önlerindeki kabinde sevgililerinin içine girmeye çalıştıkları elbisenin bi’ büyük bedenini tutarlar. Korkunç.

Magic Wand Shopping Mall'da erkeklerin bir büyük beden elbiseyle kabin önünde beklemesi kesin olarak yasak olacak.

İşin özeti, alışveriş merkezinde tanıştığım bir kadının hikayesini anlatacaktım size. Yine esas lakırdıya gelemeden bi araba laf zırvaladım. En azından hikayemin altyapısı tamam. Tanıştığım kadının kod adı mı? Güldürmeyin beni. Tabii ki Mango :)

22 Aralık 2010 Çarşamba

Bu gece uzun olacak besbelli... 21 Aralık ve Ginger

Bu yazı üç gün önce yazıldı. Editing'i biraz geciktiği için anca koydum. Affedin.

Bugün 20 Aralık. Yani bu gece saat 00:00'ı gösterdiği andan itibaren ne başlıyor. En uzun gece. Geçen sene bu büyük günün hakkını teslim eden bir yazı yazma fırsatım olmamıştı. Bu sene atlamam mümkün değil. Çünkü bu gecenin her türlü uzun olması için haftalardır çalışıyorum. Ne Ginger'ın kendine has muhafazakarlığı, ne heyetin yoğun baskıları, hiçbiri bu geceye ulaşmak için dantel işler gibi yaptığım çalışmaların önüne geçemez. Bu gece önemli. Bazen böyle şeylere aşırı kafamı taktığımı düşündüğünüzü biliyorum. Yani bazı şeylere anlam yüklemeye aşırı mesai
harcamamı gereksiz bulanlar olduğu aldığım e-mail'lerden aşikar. Kendilerine "Hadi canım" diyor ve geçiyorum. Bilmeyenler için, izah edeyim. 21 Aralık çok önemli gecedir. Benim doğum günümden daha önemlidir mesela. Benim doğum günüm sırf beni ve çevremi ilgilendirirken 21 Aralık tüm erkekleri ilgilendiren bir gündür. Bu gece, en uzun gecedir. Bu gece, işini seven bütün emekçi erkeklere, en uzun mesai saatini bahşeden gecedir. Karanlığını erken indirir, geç kaldırır. İyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışan erkeklere, karanlığını tüm cömertliğiyle
sunar.

İnsanları anlamıyorum. Özellikle bazı erkekleri. Daha aralık ayı başlar başlamaz "Yılbaşında napıyosun? Ne yapmalıyım? Bi'planın var mı?" tarzı cümleler kurmaya başlarlar.
"Ulan ibiş! Sen 21 Aralık'ı planlandın mı da yılbaşına geçtin. Anlamadım ki. Kolay mı öyle o işler. Önce önümüzdeki maçlara bakmamız gerektiğini bilmiyo musun?" diye çıkışasım gelir. Ama "yok yok, yapmadım, daha yapmadım." gibi bir cevap veririm. Mükemmel bir gece planlanacaksa onun 31 Aralık yerine 21 Aralık olmasını tercih ederim, 31 Aralık yeteri kadar itibar ögörüyo zaten. Özetle 31'i herkes zaten yeteri kadar seviyo ve onun için mesai harcıyo. (Fesatlaşmayın, cson cümleyi ne gözle okuduğunuzu biliyorum.) Neyse, 21'in ise birçok insan farkında bile değil. Bunun için kendini kasma anlam yüklemek için diyenleri şağıdaki satırları okumaya davet ederim.

Bundan sonrası Flashback.

Son yazımı, ertesi gün Ginger'la randevulaştık diye bitirmiştim. O randevuyu iptal etmek zorunda kaldım. İş gereği bir yurtdışı ziyareti yapıp dönmem gerekti. Ginder ciddi kız, öyle "Yaaa, beni sattaaa" styla bi' tip değil. O yüzden problem olmadı. Birkaç gün sonra yurda döndüm, vatan toprağını öptüm. Şu Gİnger'ı da bi öpebilsem...

Günler günleri kovaladı.
21 Aralık'a 2 hafta kala...





7 Aralık
Ginger ve Mütevelli Heyeti ile son kez buluşuyorum. Bir sonraki buluşmamızda da değil Mütevelli Heyeti, mütevelli heyetinin müüsü olursa T.I net bir şekilde elvedasını verir. İşyerinde istifa, ilişkide elveda. Açıkçası resmen o aralar elvedam cebimde geziyorum. Bu seferki buluşma için ben gitmedim. Onları bir yere çağırdım. Üstelik özenle seçilmiş iki arkadaşım da var. Bakarsın başka yakınlaşmalar olur. Zaten bu gibi buluşmalar genellikle kime niyet nime kısmet ilkesiyle çalışır. Her zaman sürpriz çiftlere gebedir.

Biz 3 arkadaşız. Felaket bir üçlü diyebilirim. Ben, Carlos ve Limbo. Bilmeyenler için, şiddetle okumalarını tavsiye etmekle beraber, bu iki arkadaşımı kısaca tarif edeyim. Limbo, eski sevgilim. Ancak yıllar bizi iki eski sevgililikten ziyade, iki kankaya dönüştürmüş durumda. Birbirimize libidinal olarak harbi harbi hiçbir şey hissetmemekle beraber, inanılmaz iyi anlaşıyoruz. Onun aşmışlığından kaynaklanıyor tabii ki bu durum daha fazla. Yoksa eski sevgililerim beni genelde sevmezler. Bense onları severim. Nası yüce bir gönülse benimki artık siz düşünün. Şaka tabii, yüce gönülden ziyade, kadınları karşıma almayı sevmem ben. Kanalların her zaman açık olması gerekir.

Ne anlatıyodum lan, hah Limbo. Benle çok uğraşır, beni iyi tanıdığı için de her zaman beni sarsıcı cümleler kurmayı, şakalar yapmayı iyi bilir. Her ne kadar ona "Sen çok iyi taşıyosun, bazı kadınlar kilo alsalar bile vücut hatlarını kaybetmezler, bu çok seksi bir şeydir ve bir şanstır." falanfilan desem de, gereksiz şekilde şişmanladı son iki senede. Bunu ona birisi söylemeli. O kişi tabii ki ben değilim. Sonuçta, hala gelecekle ilgili planları olan birisiyim. Kafamda tik atmadığım yüzlerce kadın, binlerce yapılacak iş var. Geleceğimi karartmak istemem. Yo yo, ben söyleyemem. Birisi söylesin.
ve Carlos. Onu nasıl anlatsam, kelime bulamıyorum. Yakışıklı çocuktur. Biraz fazla konuşur. Fazla konuşsa problem değil de, çok boş konuşur. Yine de çok severiz.
Carlos ve Limbo: Onlar, görevleri oraya gelene kadar, kendilerinden bile gizli
tutulmuş, özel yetenekleri bu iş için onları benzersiz kılan, çok özel bir tim. MHST, yani Mütevelli Heyeti Savuşturma Timi.

Biiyorum, Carlos, grubun erkeklere güvenmeyen kızı Welldone'ı kilitleyecek. Onu laflara boğacak. Bir ilişki doğra mı? Bence çok uygunlar ama bilmiyorum Carlos bazen itici gelebiliyor kadınlara, ancak Welldone'a geleceğini sanmam. Mütevelli Heyetinin geri kalanını ise Limbo rahatlıkla donunda sallar. İçim rahat.

Buluşma gerçekleştikten biraz sonra MHST namlularını heyete doğru doğrultuyor. Ginger boşa çıktı. Biraz daha tanıma fırsatı buluyorum onu. Güzelliğine güzel, akıllılığına akıllı da, tam olarak "Biraz hızlı gitmiyor muyuz?" kızı. Kendime dair yaptığım analizlerde şunu hep görmüşümdür. "Biraz hızlı gitmiyor muyuz?", "Biraz daha ğırdan alsak, biraz zamana ihtiyacımız olduğunu sen de düşünmüyor musun?" gibi cümleler kuran kadınlarla mutlu bir ilişki yaşamışlığım vaki değil. Bana göre değil aslında. Ancak ilişkinin başlangıç evresinde bana bu cümleler kurulduğunda nedense, "tabii ki, sen nasıl istersen, kendini nasıl rahat hissedersen..." filan gibi cümleler kuruyorum. Ben de bir acayibim. T.I'ın fikri neyse, zikri de o değil. Bir şekilde onunla birlikte olmak için yanıp tutuşurken, lütfen yanlış anlamayın, gerçekten sadece cinsellikten bahsetmiyorum, beraber vakit geçirmek istediğim bir kadın var ve kafalarımız hiç uyuşmuyor. Eminim başınıza gelmiştir. Olmayacak duaya amin demek. O da benden hoşlanıyor, biliyorum. Ben biraz olmayacak dua olduğunun farkındayım, yine de kendimi alamıyorum. Kendime uyuz oluyorum bazen.

Kafamı sağa çeviriyorum. Carlos Welldone'a Kumru hayvanının ne kadar eşine sadık bir kuş olduğundan, bir belgeselde gördüğünden filan bahsediyor. İnanılmaz bir şey ya. Manyak herif.

Sola çeviriyorum, Limbo, heyeti tek kelimeyle donunda sallıyor. Aklıma bu Limbo'yla Carlos olur mu olmaz mı diye geliyor. Acaba Carlos, arkadaşımın ex'ine sarkmam centilmenliği içerisinde mi? Bir ara onunla konuşmalıyım. Kimsenin hayatına karışmayan birisi olduğumu hatırlatmak babında. Diyalogları da genelde müthiş. İkisi konuşuyorlarsa ve Carlos inanılmaz boş konuşmaya başlıyorsa, Limbo, "aman kes kes" diyor şakayla karışık. Carlos da kesiyor. Ben son on yılda Carlos'u susturmayı hiç başaramamıştım mesela. O, şıp diye kesiyor.





21 Aralık için yemek rezervasyonumu yaptırdım. İnanılmaz bir teras. Boğazsa boğaz, manzaraysa manzara. Güzel şarapsa güzel şarap. Oteldeki yerimi de ayırttırdım. Yemek zaten otelin terasında. 21 Aralık yılda bir kere. Tek sorun var. Bütün işleri rayına sokmalıyım. Ginger'la bu sefer yekeyek buluşma başarısını gösteriyorum. Yoksa demiştim. Elvedam cebimde diye. Buluşuyoruz. Yine ben gittim. Ya ben karşı yakadan kadınlarla bile çok zorlanırken, uzun mesafeli ilişkiler nasıl yürür diye düşünmeden kendimi alamıyorum. İnsanlar çok acayip.

Neyse,
Mütevelli Heyeti olmayınca daha bir güzel geliyor bana Ginger. Kadınlara açılma konusunda tutukluğu olmayan birisi olduğumdan, Ginger'a hemen içimdekileri anlatmaya başlayacağım. Biliyorsunuz, benim böyle durumlar için hazırlanmış bantlarım var. Sıçmamak için dieceklerimi banttan okuyorum, bir nevi playback. Sorun şu ki, hard diskten hangi bandı çıkarmalıyım? Biraz Hard Disk search, arama sonuç: Bant no: 5, bandın üstüne not düşmüşüm, "Yavaş ilerleyelim kadını". Bant şöyle.

"[Kadının Adı], o gün oraya gelirken açıkçası senin gibi birisiyle karşılaşacağımı, oraya gelmenin hayatımı bu kadar değiştireceğini zerre kadar tahmin etmiyordum. [Tanışmana Vesile olan arkadaşının adı], gel takılırız demişti ben de gelmiştim işte. Ne bileyim orada senin gibi birisi olacağını. Lafı fazla uzatmayacağım, yıllar kafama vura vura öğretti ki kadınların sezgileri bizden çok daha güçlü. Eminim ki seni ilk gördüğüm andan itibaren ben her ne kadar saçma mimiklerimle saklamaya çalışsam da sen her şeyin fakındaydın (Hiç öyle bişi yok, o mimiklerin hiçbiri saçma değildi). Ne bileyim işte, bende durumlar bu, pek de beceremiyorum işte gördüğün gibi (Araya girmem lazım, çünkü bu ben gördüğün gibi bu işleri beceremiyorum cümlesi kritik. Kadınlar her zaman erkeklerin ilişkiler konusundaki saflıklarını sevmişlerdir. Aksini bilseler bile, buna inanmak hoşlarına gider.) Belki sana biraz hızlı gidiyormuşum gibi gelebilir. Bence değil ama yine de buna sen karar ver. Fazla uzatmadım işte. Özetle bendeki haberler bu. Biraz pat diye oldu sanki ama..."

Banttan okumam, eminim hanımlara çok mekanik ve duygusuz geliyor. Ancak inanın, anlatrken öyle de, yaşarken bu şekilde bir duygusuzlukla yaşamıyorum bunu. O ezber, ağzımdan tüm samimiyetimle dökülüyor. Sonradan farkına varıyorum ben de bunun. Neyse,

Bu yukarıdaki gibi cümleler normal şartlarda açıkçası pek tarzım değil. Ben kadınların böyle saf değil de kendine güvenli erkeklerden etkilendiklerini bilecek kadar tecrübeliyim. Ancak bant no:5, maalesef bunu gerektiriyor. Bu text'i de ben kıçımdan sallamadım. Onyıllardır yapılan araştırmalarım, deneme yanılmalarım ve gözlemlerim sonucu buldum. Şimdi bunu okuyan hanımlar, eminim ki, "O kadar da ucuz değil bu işler" filan diyeceklerdir. Ama öyle, üzgünüm. Çalışıyor. "Biraz hızlı mı gidiyoruz?" kadınlarını iyi tanıdığıma emin olabilirsiniz, sonuçta Türkiye'de yaşıyorum. Kabul edersiniz ki çevremizde hatrı sayılır sayıda "Biraz hızlı gitmiyor muyuz?" kadını var.






Bu arada Carlos'la o konuşmayı yaptım. Ciddi olup olmadığımı sordu. "Olm manyak mısın? Kaç yaşında insanlarsınız bana b.k yemek düşer." cümlemin ardından, bir arkadaşımı daha katarak onları yemeğe çağırdım. Gündüzden de arada bir ev konusunda bana yardımcı olan Refika Ablama da haber verdi, gelip manyak yemekler yaptı. Ben de eti şarapla marine ederek hazırladığım, yapmayı bildiğim neredeyse tek komplike yemeği yaptım.

Ya bunlar zaten, çok afedersiniz, adamı suya götürür susuz getirir. Baya bi mercimeği fırına vermişler. Manyak Carlos benden icazet beklemese çoktan iş bitmiş...
Afiyetle yedik. Ginger o yemeğe gelmemişti. Çünkü bir gün önce ayrılmıştık. Bir anda ikimizin de "evet olur" diye başladığı ilişki, pek olacak gibi değildi. Başlar başlamaz el frenini çektik. O mu çekti ben mi? Bence ben. Ancak kolu çeken oydu. Ben bunu tercih ediyorum zaten.






S.ki tuttum. Başımın çaresine bakmalıyım. Bu kadınlar adamı çatlatır. Maddiyi geçtim, manevi hazırlığım çok büyüktü. Plan C'yi devreye sokmalıyım. (Plan B çoktan pert oldu bile.) Çok da endişelenmiyorum. Mutlaka yapacak eğlenceli bir şeyler bulurum. Ne de olsa gece uzun. Hatta çok uzun. Ancak Plan C beklemez. Devreye sokmalıyım. Özellikle Limbo'ya çok vefa borcum var.







T.I: Olm Carlos, kral adamsın sen ha. Amma düşünceli can arkadaşsın.
Carlos: Hayırdır abi? Hangi dağda kurt öldü.
T.I: Benim Ginger'la bir 21 Aralık En uzun gece planım vardı ya.
Carlos: Haaa harbiden ha, iptal ettin mi, kurtarabildin mi otelin parasını filan.
T.I: Yok be oğlum. Ne edicem? Size hediyemdir. Limbo'yla sana afiyet olsun. İsterseniz otelde de kalın. İsterseniz kalmayın.

Aslında burada, vaaay kardeşimsin, canımsın ciğerimsin tarzı cümleler gelmesini bekliyor insan. O duygusal yoğunluk içerisinde. Ama kurban olduğum kimseyi öküz yaratmasın. Ulan sen belgesel diye kumruları seyredeceğine aynaya bak lan. Montofon.

Carlos: [Gülerek] Siktir lan. Ben sevgilimle senin pis emellerinin yedek kulübesinde mi oturuyorum lan ibik? Şaka bir yana, ben yaptım programımı canım, sağol.
T.I: Gerçekten ben seni bu konuda uyardığım için 21 Aralık'ı özel bir gün kabul edip program mı yaptın? Gözlerim yaşardı.
Carlos: Evet. İlan ettiğin gibi hocam. Bence de 21 Aralık Dünya Erkekler Günü'dür. Kutlu olsun.
T.I: Çok duygulandım Carlos. Limbo'ya da selam söyle benden. Ben plan G'ye geçiyorum.
Carlos: Plan G ne lan.
T.I: Plan D, Plan E ve Plan F nası sekti anlamadım. Kadınlar uyandı mı acaba bu 21 Aralık olayına lan?
Carlos: T.I yine farklı dilde konuşmaya başladık. Hadi görüşürüz.
gülüşüyoruz

Plan G'nin detaylarına dair siz değerli okurlarıma detay vermeyeceğim. Ancak çok güzel olduğunu söyleyebilirim.

Son olarak, şu şarkıyı da kendim için koyuyorsam namerdim:





 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket