9 Ekim 2012 Salı

Badem ve Bay Linea

Bir arkadaşım evini değiştiriyor. Eski evi o kadar şahane bir evdi ki o eve okkalı bir partiyle veda etmese biraz ayıp olurdu. Geçen cumartesi onun partisine katıldım, tek tabanca olarak. Bir partiye tek tabanca gidiyorsan, mutlaka yanında karşı cinsten bazı arkadaşların olmalıdır. Dünya üzerinde, öyle aşırı sap sap durup karizmatik görünebilme yetisi anca Sean Connery'de filan vardır. O yüzden maceraya gerek yok. Yanındaki hanımlarla aşırı samimi olmadan, çevrene sürekli onlarla beraber olduğunu hissettirmen gerekir. Kekomançi gibi gelmedim, ama available'ım. Fazla samimi bir portre çizmek de hedef şaşmasına sebep olabiliyor.

Size şimdi bu ortamların vazgeçilmez çiftinden bahsedeceğim: Güzel kız ve aşırı girişken fakat içi boş erkek arkadaşı. Bu adamlardan ne kadar çok türemeye başladı son zamanlarda, yoksa benim mi çok gözüme batmahya başladılar. 

Profil olarak tam da şöyleler: Orta üzeri iyi bir üniversite mezunu, büyük şirketlerden birinde, "gelecek vaadeden" pozisyonlardan birinde çalışıyor. Ailesi, yakın çevresinde filan "Aaa, bilmemne akıllı çocuktur, önü açık onun" algısı uyandıran tiplerden. Hakkını yemeyeyim kendisin gerçekten de önü açık. Fakat sorun şu: herif üniversite yıllarında filan, önünü yeterince açamamış. Hep kapalı kalmış kot pantolonu, fırtınalar kopmuş içeride. Ordan çok yaralı. Şimdi önü açık olsa ne olur? O yüzden şimdi biraz onun geçmişe dönük sıkıntısını yaşıyor. Vakitlice önünü açamamış olmak, biraz kompleks yapmış. Zamanında önümü açamadım ama, hayat döndü. Şimdi güzel kız arkadaşım var, bakıııııın, su içinde 7,5 (tam olarak bu şekilde ifade etmiyor tabii, ben sizin için özetledim). Nerden baksan 2 sene sonra da müdür yardımcısıyım. Şimdi şirket bana Fiat Linea verdi o zaman Toyota veriyorlar... 

İnsan üzülüyor. Diyemiyorsun ki, "ah be yaralı aslanım, ah be topal kurdum. Sana zamanında vermesi gerekenler vermemiş, şimdi göğsü kıllı müdürler Toyota Avensis verseler n'olur, Vosvogen Jetta verseler nolur? Sana jetta değil de jette filan vermeleri lazım ki kendine gelesin. Jette verirlerse iyi. Biliyorsun, uçak fantezisi ölümsüzdür. Geçmişten gelen açığı kapatmak için böyle varyasyonlar şart. Toyota'yla Moyota'yla olmaz o iş. Abi tavsiyesi."

Ben bizim kızların yanındayken, arkadaşım Limbo'nun filan yani, onu gördüm, bunların bir arkadaşlarının arkadaşıymış. Kod adı Badem. Çünkü ilk görüştüğümüz an bana badem ikram etti. 1,68, kumral, düz kırmızı elbise, bronz ve düzgün bacaklar, iri renkli gözler, biraz fazla makyaj (çalışması lazım), sexy babet (evet çok nadir de olsa öyle bir şey var) Sonra yanındakini gördüm, aha dedim çeşit geliyor. Yanındakine de, izninizle Bay Linea diyeceğim (neden acaba?) Hemen tanıştırıldık. Hayatımda yanında erkek olan kadınla flört etmişliğim olmamıştır. Tabii ki yine olmadı. Badem ve  Bay Linea bizle tanışmaya gelirken ellerinde birer acayip renkli kokteyl ve badem vardı. Bize de badem ikram ettiler. Severim ben badem, yedim.

Bay Linea ile tanışmamızın 3. dakikasında, hangi şirkette çalıştığını, kendisinin kariyer yolunun kaç şerit olduğunu, hangi noktada işine gelmezse bu yoldan sapacağını, şirketinin ona verdiği vereceği araba gamını filan dinlemiştim. O ise benim adımın T.I olduğunu bile bilmiyordu. Bay Linea ara ara Badem'in güzelliğinden de bahsediyordu. Badem'e de aşkım diye hitabediyordu. Zaten nerede sevgilisine aşkım diyen adam var, orada kalaslık vardır bence. İlle de ismiyle seslenmeyecekse, ki ben ismiyle seslenmesinit ercih ederim, aşkım mıdır yani. Bul şöyle ikinize özel bişi onu de. Aşkım. Cıvık müdürüm afedersin. Sevmediğim şeyler. Neyse ne diyodum. Hah Linea, bana mühendislik ve otomotiv dünyasının kesişimlerini öyle bir anlattı ki ağzı dili kurumuş yavrucağın. Dedi size özel kokteylimden yapıp getireceğim. 

Fırsat bu fırsat, hanımların yanına döndüm. Badem'e ne işle iştigal ettiğini sordum. Bir modacının yanında asistanmış. Hop seksi meslek çarpanı ile beraber 7,5'u 7,7 yaptım kafamda. Fakat dediğim gibi, beni ilgilendirmez. Belki inanmıyorsunuz, fakat kalıbımı basarım ki hiçbir şey yapmadım. Yapmam da  öyle şey. Limbo'yle mimboyla konuştum ben. Derken Linea geldi. Elinde üç dört tane kokteyl tutuyordu.

Her şeyi aşırı övme güdüleri bir anda kabardı ve o zıkkıma methiyeler düzmeye başladı. Ben hiçbirini dinleyemedim. Ancak tahminim şöyle şeyler söylüyordu.

"En iyi kokteyl budur. Dünyanın bütün meşhurlarıııı, bununla kafayı buluyor. İngiltere Kralı, rahmetli başkan Kenediee, Taçsız Kral Pelea, Backenbauer, kaleci Mayer, Nadia Komenaçi, Biricit Bardoo, Fenerbahçeli Cemil. Hepsi şöhretlerini bu kokteyle borçlular. Eaaavet, denemesi bedawa! Hem de hiç para vermeden..."



Ben zaten renge baktım, hiç oluru yok. Daha renge bakınca kusma geldi bana. Linea'ya viski üzerine bana başka alkolün aşırı dokunduğunu söyledim. Kibarca reddettim. Badem, Limbo ve bir arkadaşı daha, dünya içki endüstrisinin dahi daha önce hiç yanyana getiremediği o sanat eserini içtiler. Tahmin edin ne oldu. Hepsi 20 dakika sonra kusma aşamasına geldiler. Hatta bence kustular, fakat karizmalarını çizdirmemek adına kustuklarını söylemediler. Benim gözlemim tuvalete gittikleri ve bir daha bir şey içmedikleri yönündeydi. Linea ne yazık ki içtiklerini kusmadı, bildiklerini kustu. Yine beni kitledi. Ev çok şükür ki bizim mıntıkalara yakındı. Gece bittikten sonra, ben Limbo ve arkadaşlarını evlerine bırakıp eve döndüm. Sabah telefonumda Limbo'dan mesaj vardı. Badem akşam arayıp benim kim olduğumu sormuş ona...

Şimdilik that's all...

T.I


30 Ocak 2012 Pazartesi

Dünya kadar...

Geçen gün bir bardayız. Eğlenceli grubumuz üç kişiden müteşekkil. Ben, Lafonten ve Lafonten’in sevgilisi (ki ben kendisine Cable Girl derim. Çünkü cep telefonunu hep kulaklıkla kullanır). Ben bira içiyorum, Lafonten de öyle. Cable Girl de fındıklı votka içiyor. Lafonten bira almaya gitti. Sağolsun kendine bira kibarlık yapmış benim şişem bitmeden bana da almış. “Neyse ver, kırk yılın başı beni bi' düşündün şimdi kırmayayım seni. “ dedim. Böylelikle bir anda elimde iki tane bira oluverdi. Ayyaş gibi dikiliyorum. Tablo şu:

Benim elimde iki şişe bira. Cable Girl‘ün elinde ise fındıklı votka. Karşımızda da Lafonten. Bu salak bi’ bana baktı bi’ kıza baktı. Sonra şöyle bir özdeyişle geldi,

“Dünya kadar biran olacağına, fındık kadar votkan olsun.?”

Bu saçma şeyi tarihin sayfalarına not etmeden duramadım. Sen gel bu adamdan o gece arapas bekle, muz orta bekle. Mümkün mü? Soruyorum sizlere mümkün mü?


 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket