29 Nisan 2010 Perşembe

Kadınlar kedisever, ben Kedikadınsever. Juliette

Hayvanlar aleminden alıntı yaparak erkekleri karalamanın azalarak artan bir ivmeyle bitmesini rica ediyorum. Vazgeçsin artık kadınlar şu klişelerden ya.

Örneğin, yavrularını emzirirken ürkek ve agresif tavırlar takınan bir anne kedi görüp “Yaa ne varsa anada var. Doğuruyooo, bakıyoo, büyütüyo, koruyooo, kolluyoo. Hani baba? Nerde baba sorarım size” filan demeyi kessinler. Çok sıkıcı oluyorlar.

Baba nerdeymiş? Aha bak baba burda! Hasbinallaaaah, şunu diyene var ya git uç, at kafayı. Hayvanlar aleminden ne diye pay çıkartıyosun ki kendine. Ne yapayım yani şimdi? Minnoş hırladı diye seni takdir mi edeyim anlamadım ki? O zaman şöyle bir kategorizayon yapalım. Kedi hırladı diye kadınları takdir edelim, bit osurdu diye erkekleri suçlayalım, kuş sıçtı diye komple insanlığın ders çıkartmasını isteyelim... Olacak şey mi?

Ayrıca ben de o zaman derim ki, ille de kedigilleri öveceksek, onlardan etkileneceksek, aslanlardan ders çıkaralım kendimize. Bir erkek 10 tane dişiyi döllüyor mesela. Hiçbir dişinin gıkı çıkmıyor. Ayrıca dişi aslanlar avlayıp yakalıyorlar yemekleri, ceylandır antiloptur bizondur paketleyip sunuyorlar beylerine. Önce beyimizin karnı doysuuun, komünümüzün direği o filan diyolar üstüne. Biz erkekler bu durumu niye içlenip bu denli dillendirmiyoruz peki, sokakta köşe başında alem yapan erkek aslan görmediğimiz için mi? Hadi canım!

Ya da dişiyi dölledikten sonra doğacak yavrulara besin kaynağı olmak için, dişi tarafından öldürüleceğini bile bile yine de onu dölleyen örümcek cinsi niçin hiç örnek teşkil etmiyor? Ya bu hayvan dişiyi döllüyor. Dişi de oracıkta alıyor canını, adeta sen misin beni düdükleyen diyor. Çok afedersiniz asıyor hayvanı resmen şeyinden, paketliyor, biraz kendi tadına baktıktan sonra yavrular dünyaya gözlerini açtıklarında zıkkımlansınlar diye koyuyor yanlarına. Yavrular piyasaya çıktıklarında fedakar cefakar babalarından arta kalanlarla hayatta kalıyorlar... Babanın fedakarlığına gel. Bile bile ölüme gidiyor. Koçum benim. Atın ölümü arpadan, en iyisini yaptın. Peki arkasından biz diyo muyuz “Baba gibisi var mı beeee, nerde ha? Anaları nerde, kapattı gitti yavruların üstünü?”. Aklımıza bile gelmiyor böyle duygu istismarı. Biz kadınları duygusal olarak herhangi bir konuda, ne olursa olsun, tetiklemekten korkarız. Çünkü yine ucu bize dokunur. Kadınlarsa bizim ağzımıza s.çmaktan hiç korkmazlar.

Şimdi mevzu hassas, farkındayım. Lakin konu annenin kutsallığı filan değil. Lütfen o konuda bir reaksiyon göstermeyiniz. Ben de biliyorum bunların hepsini. Annenin önemini, annenin hakkının ödenmezliğini, nasıl canımızdan öte can, kanımızdan öte kan olduklarını ben de biliyorum. Fakat benim değinmek istediğim konu başka. Haybeden şeylerle üzmeyiniz erkekleri.

Ben yukarıdaki örneklerin hepsinin insana uyarlanmasını saçma buluyorum. Örümceği de, kediyi de. Tamam hayvani olaylarımız tabii ki var. Ancak insanın geldiği sosyal boyut da artık kedilere bakıp yanındaki erkeği boklamayı biraz acayip kılıyor. Normal bir erkek de artık bir yavrusu olduğunda kadın kadar sorumluluğu olduğunu biliyor. Bu kadar basit. Yavru annesine fiziksel olarak muhtaç, aralarında daha güçlü bir bağ olması kadar normal bir şey yok. Kadın, o bağı kurmak konusunda da tabii ki daha yetenekli ona da kabul. Sidik yarıştırmak saçmalık. Daha yazarım da yazmıyorum. Konu erkeklerin hayatları boyunca saçma sapan duygusal bombardımana tutulmaları. İstemiyoruz. Tamam tamam, bütün erkekler adına konuşamam. En azından beni çevremde isteyen erkek yok, hanımlar bilesiniz

Kod adı Julliette, benden 3-4 yaş büyüktü. Benim için 3-4 yaş büyük olmanın önemli olduğu yaşlardı, şimdiki gibi değil. Ben üniversite öğrencisiyken, o çalışan bir kadın filandı. Belki de o yüzden biraz büyük görünmüştür gözüme. Bazı kadınlar vardır. Hayvanları çok sever, sokakta gördüğü bilimum hayvana dadanır, ille de hepsini mıncıklar. Ama bazı kadınlar vardır, sevmeyi mevmeyi geçmiştir artık. Evinde minimum 3 hayvanla yaşar. 3-4-5 gider o sayı, geçmişinde kesin su kaplumbağası filan beslemiştir. Alamaz zaten önünü, sahiplenir de sahiplenir. Yahu su kaplumbağası niye alırsın eve arkadaş, Splinter Usta mısın nesin anlamadım ki? Ancak başka bir şey hayvan edinme duygusu, çok da bir şey diyemem.

Uzatmanın alemi yok. Benim kriterim şudur. Eğer ki bir hayvanseverin evinde kediyle köpek aynı anda yaşamaya başlamışsa, ben o insanın hayvanseverliğinden korkarım. O kedi köpek de hiç iplemez duruma gelirler ya birbirlerini... Hayvanları o hale getirmek ayrı bir hayvanseverlik boyutudur.

Juliette bu ikinci tipte bi kadındı. Sırf sokakta gördüğünü mıncıranlardan değil. Evinde bir köpek iki kedi, bir akvaryum filan vardı. Mesela sokakta yanyana yürürken bi parktan geçelim. Parkın bütün köpekleri havlamaya filan başlardı ta nerden itibaren. Hayvanlar bi’ anda hareketlenince vatandaş “Aha deprem olacak” havasına girerdi, korkarlardı. Halbuki Juliette parka girdi, ne bilsinler. Üstünde sanırım hayvanların algılayabildiği ama benim alamadığım filan bir koku olsa gerek.

Ülkemizde aşırı hayvansever kadın denince ilk gözümün önüne gelen imaj Panter Emel, öyle yer etmiş kafama. Sürekli bağıran kaba bir karakter canlanıyor gözümde.

Kadınlar kedisever, ben Kedikadınsever.

Ancak zihninizi hiiiç o tarafa kaydırmayın. Juliette çok başka, çok zarif bir kadındı. Kibar, hassas, seksi... Tek başına yaşayan, son derece rahat, bana o zaman mı öyle geliyordu bilmiyorum ama tek kelimeyle her anlamda işi bilen bir kadındı. Tanışmamız da tesadüf olmuştu. Ben iki ilişkisinin arasına aldığı çerezdim galiba.

Evde hayvan varken partnerinle seks yapmak da ne acayip bir şeydir. Juliette “kapıyı kapatmamıza gerek yok” filan diyordu, ben de “hayatta yapamam ben kedinin köpeğin önünde”.
“E ama, kapıyı kapalı görünce telaşlanır ama onlar kapıda huysuzluk ederler” derdi. Ben de "Kapı açık olursa da Djemba Djemba telaşlanır" derdim. Kurda kuşa yem mi edicem. Hayret bir şey. Var ya mıyk mıyk kapıyı eşeleme sesleri gelirdi. Ben de bir acayibim demeden edemiyorum.

Zaten birbirimize hiç uygun olmadığımız çok belliydi, sepetlemişti beni tez elden. Sonradan çok kez görüştük ama.

En sevdiği kedisinin adı Juliette’ti. Daha doğrusu en sevdiği demeyeyim de, ilk kedisinin adı. Şimdi en sevdiği dersem gücenir, ben çocuklarımı ayırmam filan der. Sağolsun Juliette de bu emziren bir dişi kedi gördü mü, erkek düşmanı kesilenlerdendi. O zamanlar tıfılım ben de. "Tabi tabi, felaket yavşağız biz ya" der geçerdim. Yoksa şimdi de mi öyle yapmalıyım ya? Hayatım kolaylaşır.

Geçen gün bir kadın tam aynı şeyi yaptı. Ona bu önermesinin ne kadar saçma olduğunu izah etmeye çalıştım. İkna edemedim ve bu postu yazmaya karar verdim. Aslında aklımda yine başka şeyler yazmak vardı. Her zamanki gibi.

Hamiş: Hiç kedikadın kostümlü bir dilber görmedim çıplak gözle. Pek de yakışıyor. Neyse daha yolum çok. Aaa, Kraliçe arı gördüm ama.

22 Nisan 2010 Perşembe

Mevcut Sevgilinin Eski Sevgilinle Buluşması 2....

BJ: Bir kadeh şarap?

T.I: Kalkarsan bana buzlu viski. Çok sevinirim. Bu iş şarabı çoktan aştı.

T.I: Süpersin. Çok teşekkür ederim.

Billie Jean: Afiyet olsun.

T.I: Ee, devam et.

Billie Jean: Aslında içimden sana viski değil de bira getirmek geçti. Şöyle amerikan filmlerindeki gibi, dolaptan bi 33’lük. Sanki onu versem daha rahat bi konuşma olacaktı. Şimdi içim kasıldı.

T.I: Coupling’de de kadınlar şarap içerken erkekler hep Guiness biraları götürür. Olsun, ben viski içeceğim.

B.J: Evde viski içen bi adamla sohbet edince gerildim.

T.I: Yahu, sanki ilk defa görüyorsun. Bira yok zaten dolapta. Canın içmek istediyse arayayım marketi getirsinler.

B.J: Yok yok.

T.I: Devam edelim.

Bu arada o sessiz çekişmeli ortam kayboldu. Billie Jean’in keyfi yerindeydi. Benim de sayılırdı.

BJ: O kızda var çatlaklık di mi?

T.I: Yoo iyi kızdır.

BJ: O senin için hiç öyle demiyor. Ya insan kendini bu kadar acayip duruma düşürür mü? Ben bi yerden sonra kızı durdurmaya çalıştım ama bir yanım da dinlemekten hoşlandı biliyo musun?

T.I: Hoşlandı derken?

BJ: Yani böyle kafamda hayaller kurdum. Çok üzgün olduğumu ağladığımı filan düşündüm. İçimden kızdım. Acıların kadınıyım ama yine de hayata küsmem ben edebiyatı yaptım kendi kafamın içinde. Sana anlatmam mümkün değil. Gerçekten o anda senden nefret edebildim ve kendimi çok üzgün ve yıkık hissedebildim filan. Bana bazen olur. Nasıl anlatabilirim ki sana? Hani olur ya. Sen mesela hiç öldüğünü, herkesin senin arkandan ağladığını, kıymetini bilemeyenlerin, senin yaptığın fedakarlıkların farkında olmayanların senin değerini öldükten sonra anladıklarını filan hayal etmez misin? Sen öldükten sonra sanki diğerlerinin yaptığı her şey onlara tat vermez. Bunu filan görürsün. Nasıl anlatsam ki ya, hayatında hiç başına gelmedi mi?

T.I: Yoo.

BJ: O psikolojiyle kendi kafamda yarattıklarımla senden nefret ettim kendime çok acıdım anlayacağın. Ne senaryolar yazdım kafamdan. Gerçekten sana hiç olmuyor mu böyle şeyler. Ben kendi kendimi hemen ağlatabiliyorum mesela ölümümü düşünerek. Yani öldüğüm için ağlamıyorum. Geride kalanların ruh hallerine ve yokluğuma ağlıyorum. Kardeşimin düğününü düşünüyorum mesela, ben yokum. Annem orda, babam orda, herkes orda ama ben yokum. Ben yokum ama, yokluğum tüm acılarıyla orada. Annemin ara ara aklına geliyor yokluğum, babamsa sanki daha bi içiyo gibi. Eskiden 2 kadeh içince hemen şakalar yapardı kızına. Ama artık 4 kadeh içmesine rağmen kimseye gülümsemiyor bile. Kardeşimin gözünde görüyorum, güya düğünü garibimin, bir yanını eksik bırakmak ne kadar acıklı. Düğününde sürekli o da olsaydı, beraber olabilseydik diyen gözlerini görüyorum.

T.I: Bu kız neler dedi sana ya :)

BJ: Dikkat etmemi, ondan başka bir kadın yüzünden ayrıldığını ve bunu yaptığı tek kadının kendi olmadığına dair sözler. Kibarca söyledi ama, bir an bile “Ne diyosun sen kızım sevgilim hakkında?” diye çıkışmamı gerektirmedi. Kadınca uyardı.

T.I: Lütfen kapatalım artık şu konuyu, kasıldım. Heyheyler kapıda, hissediyorum. Bu arada düğün senaryon çok acayipmiş. Hemen bi psikoloğa göstermeli gibi geldi bana. Yazık sana, üzme kendini böyle şeyler için. Elif’in söyledikleri içinse hiçbir cevap verme gereği bile duymuyorum.
Bu conversation’ın devamını buraya yazmayacağım. Ufak çaplı bir kavga diyebilirim. Kadınlar acayip. Haklılığımı biliyor, kabul de ediyor. Ancak bu kavga etmemek için yeterli değil.

Erkeğin çok konuşanı azdır. Kabul edelim ki kadınlar erkeklere göre daha bir severler konuşmayı. Erkeklerde öyle çooook çok geveze adam az görülür. Ancak görüldü mü de bu adam en az 10 geveze kadın gücündedir. Örnek mi istersiniz. Bizim Carlos. Blogu dikkatli okuyanlar hatırlayacaklardır. Billie Jean’le olan münasebetim kendisinin bana hazırladığı bir ortam sayesinde olmuştur. Okumak isteyenler için . Aynı zamanda şu iki postta da ne kadar geveze bir adam olduğunu anlatmıştım: 1, 2. İyi arkadaştır ama, o açıdan lafım yok.
Billi Jean’i zaten tanıyor, benim eski defterlerden, Billie Jean’in deyişiyle, Cırtlak’ı da tanıyor. Aynı ortamda biraraya gelmişler. Gelsinler, tamam, ne var bunda. Peki orada birinin benim eski sevgilim birinin mevcut sevgilim olduğu durumundan bahsetmene gerek var mı? Yok. Ama Carlos’u hiç tanımıyorsunuz.Öyle lafım geçmiş de hatırlatmış gibi de değil. Bodoslama söylemiş Maldonado. Geberir o konuyu açmasa. Böyle bir boşboğazlık olamaz. Geyik de adam. Gülmedim desem yalan. Kızlara demiş ki. “Oooooo, halefle selef burda... Arada bi de Sedef var. O da İspanya’ya gitti.”. Ya bi insan şunu der mi? Demiş. Dilin kemiği yok.

Elif (Cırtlak) de Billie Jean’e yakınlık göstermiş bu dakikadan sonra. İyi davranmaya başlamış kıza :). Dağıldıkları zaman BJ’yi kahve içmeye davet etmiş. Bi güzel anlatmış beni ve sabıkalı sicilimi Billie Jean’e. Çok salak bir hareket olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak kendi açısından da onu suçlamadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bunu ona yaptıran şey, kıskançlık mı, hayal kırıklığı mı, bir hemcinsini “kendince” koruma yöntemi mi ya da eziklik mi bilmiyorum. Ancak bunların hangisi olursa olsun onun için üzülmeme yeterli. Kötü bir ruh halinde olsa gerek. İşi gücü bırakıp eski sevgilini, onun yeni sevgilisine kötülüyorsan, halin içler acısıdır. Söylediklerinin büyük bir kısmı da palavra ya neyse.

Yine de kızamadım. Billie Jean’e de hiç kızmadım, ancak bunu o bilmiyor. Çünkü ona kızıyormuş gibi yaptım. Şunu biliyorum. Kadınların yaşadıkları ilişkilere dair konuşmaya, tüketmeye ihtiyaçları var. Her ne olursa olsun. Hangi kulvar açılırsa açılsın, konuşabilirler. Eski sevgili kulvarı, erkeklerin ilgisizliği kulvarı, futbol kulvarı, s.k kulvarı, sok kulvarı... Konu kıtlığı çekmezler. Billie Jean için de öyle. Konuşsun da. Bir tek ricam var, aman beni bulaştırmasın. Ayırmayı becersin. İlişkilerin en önemli sorunlarından birisidir bu. Çok fazla paylaşmak.

“Onunla paylaştığımız o kadar çok şey var ki...”

Bu cümle mesela kafamızda sıcak, romantik bir algı oluşturuyor di mi? Bende hiç öyle değil. Bende vıcık bir his uyandırıyor bu cümle. Sevgilisinin önünde epilasyon yapan kadınlar, birbirlerinin yanında osuran çiftler filan getiriyor gözümün önüne. “Çok özel şeyler paylaştık” desen tamam anlarım. O da boktan da, onun için biraz hayal gücü çalıştırabilirim. Ama bahsettiğin olay “çok şey” paylaşmaksa, yani nitelik değil de nicelikse burada senin için önemli olan, sevgilinle büyük bir osuruk couple olma yolunda ilerliyorsun demektir.

Hani bir görüş vardır ya, bir ilişki ekolü. Tam olarak şu cümlelerde hayat bulur bu ekol: “Ne yaparsan yap, ama benimle de paylaş, benim de haberim olsun, kızmam ben, biliyim ama...” Aslında ebeveyn–çocuk arası ilişkilere dayanır bunun kökeni. “Oğlum/Kızım, gece de çık, arkadaşınla sevgilinle de gez toz. Ama biz bilelim, kimlesin napıyosun bilelim. Kaçta gelirsen gel, ama haber ver merak etmeyelim. 3’te gelicem de, ama dediğin saatte gel.” Gençliklerinde bu illet damarlarına zerk olan bazıları bunun ağırlığını atamazlar üzerlerinden. Sevgilileriyle, çocuklarıyla hep bu yolla bağlanırlar birbirlerine.

Ben var ya en içten duygularımla bunun karşısındayım. Birbirine gereksiz yere karışmanın, birbirine rapor vermenin ilişkinin başına gelebilecek en boktan şey olduğunu düşünüyorum.

Billie Jean sanırım bu paylaşım konusundaki net çizgilerimi anladı. En azından öyle umuyorum. Bundan sonra bulaştırmaz da, çünkü kızdığımı düşünüyor. Birileriyle konuşmaya tabii ki devam edecek, bu gerçeği değiştiremeyiz.

16 Nisan 2010 Cuma

Mevcut Sevgilinin Eski Sevgilinle Buluşması....

Günlerden bir gün, hatta dün diil evvelsi gün.

BJ: Sana bir şey soracağım. Ama kızmak yok.

TI: Şu an en sinir olduğum şeyi yaptığının farkında mısın?

BJ: Neymiş o?

T.I: İnsan ilişkilerinde pazarlık. Öncesinde kızmayacağım dedim diye normalde kızacağım bir şeye kızamayabileceğimi mi gerçekten düşünüyor musun?

BJ: Evet.

T.I: Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da hanımefendi. [ve elle taciz]

BJ: O zaman söylemiyorum.

T.I: Söyleme. Çok merak ettim diye filan peşinde koşmamı mı bekliyorsun?

[sırıtarak, bazen de şöyle parmağını ısararak filan]

BJ: Yoo, merak ettiğine eminim.

T.I: Etmiyorum. Ötersin nasıl olsa.

BJ: Demek öyle, o zaman sadece küçük bir teaser vereyim. Sen merak edip etmediğine karar ver.

T.I: Dedim bak ötersin diye. [Hala ilgilenmiyor gibi görünüyorum, kitabımı okumaya devam]

BJ: Şimdi o kitaba bakıyorum diye kendini konuyla sanki ilgilenmiyormuş gibi gösterebildiğine inanıyor musun? Hangi satırdasın desem mümkün değil bilmezsin şimdi. İçin içini yiyor. Biliyorum.

[daha önce de demiştim, işi biliyor kadın J, nası da doğru]

T.I: Taciz etmezsen nerde kaldığımı da bilirim. Nereye gideceğimi de.

BJ: Vereyim mi teaser’ı?

T.I: Merak etmiyorum.

BJ: Dün senin bir eski sevgilinle buluştum.

Sessizlik.

T.I: Eski sevgilimle mi buluştun? Hangisiyle?

BJ: Kitabımı okuyorum, lütfen taciz etme.

T.I: Yattınız mı? Evet de de, içim içimi yiyeceğine neler konuştular diye, bari fantazi kurayım.

BJ: Yatmadık. Kurma boşuna fantazi.

T.I: Tüh. N’aptınız?

BJ: Konuştuk.

T.I: Hadi ya, en kötü seçenek. Eski sevgiliyle konuşacak bir şey olmadığı için ayrılınılır kızım. Yatılabilir ama... Eee.

BJ: Eeesi, kitabımı okuyorum. Sen nasıl hiç hoşlanmıyorsun kitap okurken tacizden, ben de hoşlanmıyorum .

Üç beş dakikalık bir sessizlik.

İkimiz de kitap okuyoruz. Ben Kemal Tahir okuyorum, çok severim: Esir Şehrin İnsanları. Okuyorum dedim ama yalan, meraktan beynim kitlendi. Konsantre olamıyorum okuduğuma. Artık anlamıyorum okuduğumu...Elimde kitap sadece, ona bakıyorum. Sessizlik var.

Ben böyle anları uzatmayı severim. Yani kadınla erkeğin arasında olan tansiyonlu, hafif eğlenceli hafif gergin tansiyonlu anları... Domuzluğuma bile bile hadi anlat demiyorum, hızlı bir ikili soru cevap’a çevirmiyorum işi. Geçiştirmek istemiyorum. Tamamen kasıtlı bu yavaş ilerleyiş. Onun da hoşuna gidiyor. Hissediyorum. Tatlı bir gerginlik var. Bu arada boktan bir şeyler konuşmuşlar, hissediyorum ama çok da umurumda değil. Ben kadınların hakkımda konuşmasına alışık birisiyim. Onu mu takıcam kafama.

Bir iki dakika daha geçiyor. Ben yalandan bir iki sayfa daha çeviriyorum. O da. O okuyor mu, yoksa o da benim gibi mi bilemiyorum. Onun elinde de Paul Auster romanı var bir tane: Lulu Köprüde. Hep "Kuku Köprüde" diye okuyorum. Allah benim cezamı vermesin. Ne biçim adamım ben. Neyse, o da çeviriyor sayfaları yalandan yalandan. Bence o da benim gibi. Hesaplıyor kafasından, “Hah şimdi sayfa çevirme zamanı geldi. Kuşkulandırmayayım.” diyor ve çeviriyor.

Sessizliği bozan o oluyor. Kadınlar. Bir şey de içlerinde kalsa çatlarlar.

BJ: Çok enteresan bir gündü.

İlk konuşan o olduğu için tizden bir gülümseme oturuyor yüzüme. Niyeyse zafer kazanmış gibi hissediyorum. Ucuz kahraman T.I. Güldüğümü görse her şey biter. Kadın inadı tutar. Hayatta anlatmaz. O yüzden gülerken Esir Şehrin İnsanları’yla yüzümü hafiften örtüyorum.

T.I: Ne açıdan enteresan bir gündü BJ?

BJ: Hiiç, enteresandı.

Çıkartabileceği en büyük hışırtı sesiyle sayfasını çeviriyor. Kuku Köprüde diye okuyuveriyorum yine bir anda elindeki şeyi.

T.I: Adı neydi buluştuğun ex’imin.

BJ: Tahmin et.

Ne kadar büyük bir kümeden bahsettiğinin farkında olsan bana böyle bir soru sormazdın bebek! Tüm cool’luğumu koruyarak.

T.I: Zaten hepi topu kaç taneler ki? Tahmin edebiliyorum.

BJ: :)

T.I: N’iye güldün?

BJ: Hepi topu kaç taneler demene güldüm. Kızı dinledikten sonra, maşallah..

Yine sessizlik. Çünkü o anda çok daha gergin bir evrenin eşiğindeyiz. Yolu o seçecek, ya hiç mi hiç tahammül edemeyeceğim bir yola girecek ve büyük bir kavgayla sonuçlanacak bu iş, ya da çok eğleneceğiz bu konuşmada. Çünkü yanlış yola saparsa benim müsamaham yok.

T.İ: Kimmiş o halde adını söyle.

BJ: Söylemem. Ama senin yaptığın gibi ona bir kod adı taktım. Öyle bahsedeyim, sen bulmaya çalış.

Rahatladım, çünkü işin eğlenceli tarafını seçti gibi.

T.I: Tamam, nedir kod adı?

BJ: Cırtlak.

TI: Cırtlak mı?

BJ: Evet Cırtlak, beğenemedin mi?

T.I: Beğendim, hiç çıkaramadım sadece.

Bu kadar acemilik olmaz. Bu kadar bariz bir özellik rumuz olarak konulur mu be kekim. Anlarım tabi hemen. Hemen anladım kim olduğunu. 3 sene önce, Elif diye bir kız vardı. Ya kızda bir ses vardı, yemin ederim burdan bağırsa rezonanstan Grönland’dan bir buz parçası kopup okyanusa düşer. O kızı tanımayan herkes o buzulların ozon tabakası yüzünden koptuklarını zannediyor. O kızı tanıyan azınlık ise, küresel ısınmaya kesilen buzulların kopup kopup okyanuslarda erimesinin gerçek sebebini biliyor.

[Bu arada hemen anladım be kekim filan diyorum ama, kadınların böyle zamanlarda erkeğe kendini akıllı zannetmesi için nasıl yemler attıklarını da bilirim. Kesin kasıtlı olarak olarak o kod adını taktı, tabii ki biliyorum.]

BJ: Cırtlak bana neler dedi neler?
Gülümsüyor. Bir gerginlik yok.

T.İ: Hepsine inandın mı?

BJ: Evet.

T.I: Aferin.

BJ: Sen anlayamazsın. Kadınlar arası bir şeydir bu, böyle durumlarda yalan olmaz.

T.I: Kadınlar arası deme bana. Fantazi malzemesi yaparım sizi.

BJ: Sizi mi, kim olduğunu anladın mı ki?

T.I: Yoo, ben güzellik sıralamasında senden bi alttaki sevgilimleeşledim hemen. Erkek kafası da böyle çalışır. Onu da sen anlamazsın.

BJ: Benden bir üstteki yok herhalde di mi o yüzden?

T.I: Bu da kadın kafası :)

BJ: Bana dedi ki, "o adama dikkat et."

T.I: Ne kadar da doğru demiş. Hayatının ilk doğru cümlesini kurmuş.

BJ: Bu kadar kesin konuştuğuna göre kim olduğunu anladın.

T.I: Anlamadım.

BJ: Belli ettin anladığını, devam etme blöfe.

T.I: :)

BJ: N’iye öyle dedin? Yani doğru demiş diye.

T.I: Ooof of. Kadın kafası.

BJ: Bence asıl bu konuda böyle bir artistlik yapmak tam erkek kafası. O adama dikkat etmişmişmiş, çok mu havalı oluyorsun doğru demiş diyerek?

T.I: Hava olsun diye söylemedim. Gerçekten öyle düşünüyorum.

Biraz daha kitaplara bakış ve hışırtılar.

BJ: Bir kadeh şarap?

T.I: Kalkarsan bana buzlu viski. Çok sevinirim. Bu iş şarabı çoktan aştı.

to be contintin.


8 Nisan 2010 Perşembe

İşi Çözmüş Kadınlar... Billie Jean devam

Billie Jean’le işler iyi gidiyor. Beni hafif hafif çözdü diyebilirim. Çözmek galiba tam doğru kelime olmadı, ne mal olduğumu anlamaya başladı. Ne mal olduğumu derken, kötü birisi olmak anlamında demedim. Sadece, kabul edelim ki çevresinde de öyle sadakatiyle ün salmış birisi değilimdir. Üstelik bu durum, kimse ona benim hakkımda bir şeyler söylediği için olmadı, sanırım ben açık verdim.

Büyük resme baktığımda, verdiğim bu açık ilişkide benim aleyhime bir olay değil. Aksine işime yarıyor bile diyebilirim. İlgisini genelde üzerimde tutuyor ve monoton olan her şeyin ilişkimizde son demek olduğunu hissediyor. Ne yalan söyleyeyim şimdiye kadar hiç mi hiç öyle bir şey yok, yani monotonlaşma. Billie Jean yenilikler konusunda benden 9/10 alır. Genel olarak kadınların bu konudaki ortalamalarınınsa 2/10’lar düzeyinde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Cinsellik bazında da, ilişkilerde açılım konusunda da acayip güdükler. Toplumca kabul görmüş genel akışın olmayan her şeyden çok korkuyor ve onlara ahlaksızlık gözüyle bakıyorlar. E tabii ki bu cümleleri ettikten sonra ille de kurulması gereken o cümleyi de kurmam lazım: İstisnalar kaideyi bozmaz. Erkeklerin ortalaması da çok düşük olduğuna eminim. Yine de kadınlar kadar muhafazakar değiller. Ancak öyle net bir sayı veremem, zira bir örneklem kümem yok.

Bunun, yani “monotonluk bitirir” fikrinin kavranmış olması bana olduğu kadar ona da şöyle bir lüks sağlıyor, “iyi gidiyor, ama bu adamı da istediğim zaman tak diye bırakabilirim.” fikri onun da kafasına eser miktarda da olsa serpiliyor. Bunları düşünmenin, yani “iyi giden bir ilişki nasıl biter? Biterse ne olur?” gibi şeyleri kafadan geçirmenin saçma sapan bir şey gibi göründüğünü ben de biliyorum. Birçok hanımın da okur okumaz, beni ilişkimde samimiyetsizlikle suçlayacağını da biliyorum. Bakın. Peşinen söyleyeyim. “Madem mutlusun, kapıl rüzgara. E zaten o rüzgara kapılmıyorsan...”la başlayan zırvalara karnım tok.

Rüzgara kapılıp gözü karartmak konusunda gelinen bu nokta aslında anlık bir duygu değil, zamanla oluşan başka bir şey. Bilmiyorum ya da, bende zamanla oluştu. Gözü karartmışlığım çok oldu, zaten geçmiş postlarda da görmüşsünüzdür. Sonuçsa hiç değişmedi. Artık gözü karartarak bunun olmayacağını biliyorum. Gözüm kararır ya da kararmaz, onu bilmiyorum. Ya da biliyorum, eminim kararacak. Ancak karardığında da aklımı havsalamı toplamam bir iki haftayı geçmeyecek, onu da biliyorum... Bu kötü bir şey mi, eğer çok katı bir bakış açısıyla bakıyorsanız, çok kötü gelebilir. Yani yazdıkları bazılarının “aşka inanmıyor” gibi bana göre göttenbacak bir bakış açısıyla okuduğunu biliyorum. Bu yazdıklarımı öyle görenler için üzgünüm. Bütün hayatlarını domine eden o büyük şeyi (bazıları aşk diyor, ben aşkı asla bu kadar acımasızca tanımlamam) beklemek uğruna doğru dürüst hiçbir şey yaşamayanlar. Sırf cinsellik değil, doğru dürüst hiçbir ilişki yaşamayanlar... En iyiyi yaşamak denemekle olur, beklemekle değil. Bakın, o tamamen bir kendini kandırmaca, benden söylemesi. Ben böyle bir şey olmayacağını biliyorum. Aşk gibi göreceli bir kavramın insanlar tarafından algılanışının bu tekdüzelikte ve güdüklükle olması üzüntü verici.

Kalemime s.çiym, içimde hissettiklerimi hiç anlatamadım yine, daha da uzatmayacağım yine de. Samimiyetimden anlayın lütfen ne demek istediğimi... Ne anlatıyordum? Hah, Billie Jean.

Bazı kadınlar vardır. İnsanın içini sürekli gıdıklarlar. Böyle başka bir seksapelleri olur. Güzellik kelimesi açıklayamaz bunu, çünkü onun niye o kadar çekici olduğu güzelliğinde gizli değildir. Bazen tombul bir kadına bakarken de hemen hissedilir o aura. Tipinizdir ya da değildir. Bazı kadınlar işi bilir. Tipinizse, ve bu özelliğe de sahipse, işte o zaman göz kararması yaşarsınız.

Billie Jean aslında bu anlamda bana çok uygun bir eşleşme. Kesinlikle çok çok güzel bir kadın. İşi de biliyor diyebilirim. Bakın geçen gün aramızda geçen bir diyalog.


Billie Jean: T.I, bu kocaman halka küpeler var ya, hani halk dilinde Petek Dinçöz diye anılan.

T.I: Eee

BJ: O küpeler hep çok “basit”, daha doğrusu biraz “hafif” diye tanımlanırlar di mi?

dedi.

Bunun üzerine ben de o küpelerin öyle bir imajları olduğunu... Benim de pek haz etmediğimi, fakat kendinden o küpeyi takmasını hiç beklemeyeceğim kadınların da ısrarla taktıklarını söyledim. (Takmasını beklemediğim derken, hafiflik ya da ağırlık bazında değil tabii ki. Benim için hafif kadın yoktur, terazinin dengesini sağlamayı beceremeyen erkek vardır. Moda olarak da, figürün eskimişliği olarak, bahsedilmekten artık klişeleşmişliğini kastetmiştim olarak falan filan... BJ devam etti.

BJ: Bu küpelerin bir anlamı olabileceğini düşündün mü hiç?

T.I: Ne gibi bir anlam?

BJ: Bak şimdi? O küpe nerde duruyor bir düşün.

T.I: G.tünde! Güzelim nerde duracak, kulağında. [Tamam, pek öyle bi aklım ve imajım yok ama, nerden baksan mühendisim, bir sorunun mutlak cevabı varsa, onu veririm J]

BJ: Bak, bilmiyorsan öğren. Bu küpe kulakta durmaz güzelim. Kulağa asılır. Durduğu yer neresidir biliyor musun? Yanak, kulak memesi, çene, boyun, ense ve saçların kesişim noktası... Hepsi bir şekilde erkeklere çok seksi gelen yerlerdir. Bir düşün.

TI: Çene mi? Sen erkekleri hiç tanıyamamışsın bebek. Kadınların çenesi erkeklere seksi gelmez. Şekil şemal olarak güzel olabilir, ama kadın çenesinin işlevselliği şeklinin güzelliğiyle örtülemeyecek handikaplar yaratabilir.

Kadın çenesi üzerine bir iki laf daha edecektim ki , o da bunun üzerine yüzüme bakarak şöyle bir çenesini oynattı ve sanki fermuar açıyomuş gibi yaptı. Apıştım kaldım. Lan Djemba Djemba, bi kere de benden taraf ol eşş.ğlueşşeğin şeyi. Bi' karakterli duruşun olsun ya. Yazık.

Billie Jean devam etti.

BJ: O kesişim bölgesindeki her yerin ayrı ayrı seksi olması başlıbaşına önemli bir şeydir. Ancak ondan daha önemli bir anlamı da vardır o bölgenin.

T.I: Hadi bebeğim, anlat. Daha fazlasını duymak istiyorum. Yalnız çenenle bi daha o hareketi yapma, dediklerine konsantre olamıyorum.

Tabii ki, yine o hareketi yaptı. Ve devam etti.

BJ: Bir kadınla öpüşmeye başladın diyelim. Ve sonunda cinsellik var mı yok mu bilmiyorsun. Olabilir de, olmayabilir de. Şehvetle öpüşüyorsunuz. Bu işte cinsellik olup olmayacağını neresi belirler biliyor musun? İşte tam o bölge. Öpüşmenin hemen ardından erkeğin geçtiği yer orasıdır. Orada bir durur, koklar. Kadının yüzünden vücuduna geçiş noktasıdır orası. Orda da devam ediyorsa o şehvet, iki taraf için de işler pozitif demektir.


T.I: Güzel detay. Yalarım.

BJ: Cıvıma. Peki bu küpelerle ne alakası var düşün.
T.I: Ne alakası var sen söyle. Yorma benim güzel başımı. Bi de, şu çenenle fermuar açma taklidini bi daha yapsana...

Bu sefer yapmadı. Dedim, kız işi biliyo.

BJ: Küpeler, işte tam o bölgeye dikkat çekerler. Erkekler bunun farkında bile değillerdir. Ama o halka küpeyi takmış kadınlar hep daha seksi gelir. Güdüsel olarak. Erkeklere seksi geldiği tescillenmiş celebrity olmayan kadına da hemen “hafif” damgası yapıştırılır. Küpenin kendisi çok çetrefilli olursa, bu sefer o bölge değil küpenin kendisi dikkat çeker. Bununla da erkekler değil kadınlar ilgilenir. Kocaman halka küpeler, o bölgeyi resmen kocaman bir daire içine alırlar. Büyüklükleriyle çok dikkat çekerler ama asla büyük bir hacim kaplayarak arkayı örtmezler. Cami avizesi gibi küpelere göre bin kat daha güzellerdir.

T.I: Lan Billie Jean, senden korkulur.

Anlatırken can kulağıyla dinledim. Şakalar yaptığıma bakmayın. Kadınlardan böyle ayrıntıları dinlediğim azdır. Hoşuma gitti. Dedikleri de herhalde doğrudur. Bu analizin ne kadar sağlıklı olduğunu bilmiyorum. Ama dinleyince çok mantıklı geldi. Bende çalışır, X’te çalışmaz filan belki. Ancak buna kafa patlatması hoşuma gitmedi desem yalan.

Ancak orda da Billie Jean bunları anlatırken öyle bi’ durum oldu ki, bu sanki benim öğretmenim. Issız adamda kız hani sevişmeyi öğretiyor ya, tut elimi mut elimi ayağı. Resmen o hale düştüm. Yer miyim? Altında kalır mıyım? Beni hiç tanıyamamışsınız.

T.I: Madem öyle Billie Jean ben de sana bir şey öğreteyim.

BJ: Hmmm. Neymiş?
Elimi göstererek.

T.I: Bak şimdi bu var ya bu, yaba gibi erkek eli der geçersiniz di mi? El sadece asla el değildir.

BJ: Eeee.

dedi.

Aha da böyle çok pis pandik atar!

BJ: Gerizekalı :)
 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket