15 Şubat 2010 Pazartesi

"Eski" Sevgililer Günü Yazısı

Not: Yazıyı yazmaya sevgililer gününden bir hayli önce başlamıştım. Ancak yarım kalmıştı. Tamamlamak bugüne kısmetmiş. Daha iyi oldu; çünkü sevgililer günü öncesi her şey bir anda kalplere bürünüyor. Ben de işin o kısmını pek sevmiyorum. Şimdi sular daha durgun. Sevgililer günü konuşmöak için daha iyi ortam.

Bu Sevgililer Günü'ne bakış açımda iki temel nokta var.

1- Her şeyden öte, Sevgililer Günü'ne "Aaaa tamamaen romantizm üzerinden nemalanan bir para tuzağı" ya da "Kapitalizmin sahneye koyduğu son tragedya" filan gibi ağır laflar söyleyenlerle hemfikir değilim. Bunları diyen insanlar, "Alın verin ekonomiye can verin" reklamlarını n'iye eleştirmediler merak ederim. Bu işler böyle. Bu arada reklamı boşuna harcadılar "Alın verin" Sevgililer Günü için daha güzel bi konsept.

2- Bu güzel ekonomik, sosyal, cinsel ve tinsel günü sadece ve sadece kırmızı kalplerle ifade eden ve vatandaşın da böyle algılanmasını sağlayan romantikleri de Allah nasıl biliyorsa öyle yapsın. Birinci maddedekilerle hemfikir değilim, bunlarla hiç hemfikir değilim. Romantiklerle zaten ne konuda hemfikirsin derseniz... Onda da haklısınız.


Sevgililer Günü güzeldir. Ama kime güzeldir. Onu konuşmak lazım. Bana göre Sevgililer Günü sevgilisi olmayanlara güzeldir. Çünkü sevgililer günü öncesi, bir ay öncesinden itibaren olan bölümden bahsediyorum, sevgilisi olmayan herkesin tüm antenleri açılır. Bu süper bir şey. Bunda aşağılık bir durum yok. Ne var yani, herkes bir sevgilisi olsun ister (çok istisnai bir durum yoksa). Sevgililer günü yarattığı hava ile en kaba tabiriyle işleri açar. İlişkiler trafiğini yoğunlaştırır. Bu kötü bir şeydir diyeniniz var mı? Sorarım size.

"Buna ihtiyaç mı var", "Artık bunu kollayan bir erkek zaten bitmiştir" filan dediğinizi duyar gibiyim. Hiç katılmıyorum. Zaten bunu kollayan kadın mı erkek mi onu da ayrıca tartışırım. Bunu zaten düşünmüyor erkekler. Bana sorarsanız kadınlar da düşünmüyor. Doğal bir süreç bu. Massai Mara bozkırlarında aslanlar ve timsahlar için işlerin en açık olduğu zaman aralığı, bizon sürülerinin nehirden geçiş yaptığı zaman aralığıdır. İlişkiler açısından nehirden geçiş mevsimi 14 şubat öncesidir. Hanımlar kızmayın. Teşbihte hata olmazmış. Ayrıca kimler aslan kimler bizon ona dair hiçbir şey söylemedim. Açıklıyorum. Erkekler aslan, kadınlar timsah, yeni ilişkilerse bizon.

Saçları ortadan ayırmış, böyle yeni ilişki olmaz olsun

Bence bir şekilde ilişkiler trafiğinin içinde olan insanlar için nispeten daha az önemli bir gün sevgililer günü. Ancak eminim bir sürü bu güne inanan insan, ilişkilerine bugün başlamışlardır, ilk cinsel deneyimlerini bugün yaşıyorlardır filan. Olayı buna indirgeceyecek kafa yapısında olmaları özünde bakınca kötü ama, hiç olmamamasından daha iyidir. Sevişmeyi öğütleyen bir gün sonuçta. Başka taraflara çekmemek lazım. İki cümle önceki sevişmeyi de eski Türk filmlerinde "sevişme" kelimesi gibi kullandım. Seks çağrışımlı olan değil. "Orhanla sevişiyoruz anne, en kısa zamanda beni babamdan istemeye gelecek."te olan. Ulan amma da mazbut bi' günümdeyim ben ya.


Ben kişisel olarak, Sevgililer Günü'nü hiç takmıyorum. O sırada beraber olduğum kadın çok çok önemsiyorsa elbette ki onu üzmem. Ancak çok çok önemsemezse de memnun olurum. Olay benim için bu kadar. Sevgililer Günü denen gün ortadan yok olup, onun yerine "Eski Sevgililer Günü" diye bir şey icadolsa, benim işime gelen gün o gün olurdu. Hayal ediyorum:

Eski Sevgililer Günü - 14 Temmuz (Şöyle bir yaz günü olsun, iddialı giyinsin kadınlar :))
Günün konsepti şöyle,
"Eski Sevgililer Günü
Eski sevgilinle buluş ve ona neler kaçırdığını göster!"

Herhalde kadınların bu hayatta gördüğümüz görebileceğimiz en bakımlı ve güzel oldukları günler bu günler olurdu. Kuaförlerin ve giyim mağazalarının ciroları Sevgililer Günü'nden fazla olmasın ben de bir şey bilmiyorum. Haa, sırf kadınlar değil, erkekler de hiç olmadıkları kadar yakışıklı olmaya, olmadıkları kadar cömert olmaya filan özen gösterirlerdi o gün herhalde.

Çok zevkli olurdu eski sevgiliyle bu tansiyonda bir gece geçirmek. Hatta belki konsept şöyle bile olabilir. Biriyle buluştun, hop diye bi saat sonra başka bi randevun var. Böyle hareketli bir gece, sürekli dönüyorsun ortamlarda. Ne güzel. Ama o zaman kesin şöyle bir şey olurdu.

Mesala o masadan kalkıyosun.

T.İ: Ah Sibelciğim az sonra senden 2 sonrakiyle buluşacağım, bayadır görmüyorum, adı Burcu. Gece de çok yoğun, beni bilirsin.
Sibel:
Aaa, öyle mi T.İ, çok iyi oldu bu bak. ben de senle beraberken benim bi tane daha vardı, sen bilmezsin, adı Vedat. Onunla buluşacağım. Sen de beni bilirsin.

Olmaz şey mi? Bu hayatta her şey olur.


Öğrenciliğimde yaşadığım komik bir Sevgililer Günü anımı anlatacaktım. Yalan oldu. Yazarım onu da bir ara.

Hepinize mutlu Eski Sevgililer Günü.

5 Şubat 2010 Cuma

İncili devam... Hatalar Zinciri!

Bazı kadınlarla, ilişkinin henüz çok başlarındayken teke tek çıkmamak gerekir. Bu kadınlar ekseriyetle "küçüktür 25" olanlar. % 100 değil, ama genellikle yaşları nispeten küçük... (Kendime inanamıyorum 25'e küçük demeye başladım). Grup içinde daha rahat oluyor, özellikle ilişki tecrübesi biraz daha az olanlarla. İlk başta arkadaşlarının, sonra da tanımadıklarından bile olsa kalabalıkların içi. O bir şey diyor, birbirini bağlamıyorsun istersen hop diye başka birisiyle konuşmaya başla, o sosyalleşsin ya da o başlasın sen sosyalleş. Beni sosyal ortama salmak da tehlikeli ya neyse, karınca çiftliği faaliyete geçebiliyor. Neyse işte, bir kızla henüz ilişki başlangıcındaysan ilk programları iyi planlaman lazım. Teke tek mi, grubâl mi iyi seçim yapman lazım. Bu durumda iyi seçim grubâlmiş, ben hata yaptım. Aslında ben de biliyordum öyle olması gerektiğini, ama o hatayı da sebepsiz yere yapmadım. Cumartesi akşamına dönüyorum. Daha doğrusu akşamüstüne...

Hatalar Zinciri 1:

Akşamı teke tek olarak düşündüm hep başından beri. Sanki o gece onu eve bırakışımın devamından alıyorum gibi. Yeke yek tercih etmemin sebebi çok açıktı. Çünkü önceki akşam onun arkadaşlarından biri arıza çıkarmıştı. Bir daha çıkartırsa ne yapardım bilmiyordum. Kendi arkadaşlarımı da çağırırsam daha beter yabancılamasın kız diye düşünmüştüm. Hata mıydı hataydı. Hatalar insanlar için. Öyle yapmamam gerekiyordu. En azından öyle planlamış olsam bile, başından öyle olmaması gerektiğini fark ettiğimde hemen sistem değişikliğine gitmem gerekiyordu. Neyse,

Gittim aldım İncili'yi. Saçlarını toplamış, makyajını hafifçe yapmış, siyah elbisesini giymiiiş, topuklu çizmelerini giymiiiş, aman da aman. Bi' güzel bi' güzel ki sormayın. Eridim, eridim. Akşam başladı, ben şöyle sahile bakan, cam camekan kış bahçesi bir yere götürdüm arkadaşı. Ortam güzel, kahve mahve, muhabbet ederiz. Ennfes kurabiyeleri var (kadınlara karşı önemli bir silah) onlardan yeriz, söz tıkanırsa gazete dergi mergi, yatarız armutlara marmutlara, rahat bir iki saat planlamıştım. Akşama hazırlık için. Oraya gittik. Niyeyse biraz gergindi. Ne yaptıysam rahatlatamadım. O rahatlamayınca da benim teke tek, resmen Fatih Altaylı'nın Teke Tek'ine döndü. Sürekli soru soruyorum, o kısa cevaplar veriyor. Sanki böyle uçucak coşucak bi yer istemiş o, ben de onu Maltepe Huzur Evi'ne götürmüşüm gibi oldu. Lan saat daha 4.

Neyse biraz daha zorladım konuşmayı, o sırada karar vermiştim, alkollü bir yere gidelim şurdan hemen çıkıp diye, yer de ayırtmıştım zaten. Saati de bu arada dört buçuk beş ettik. Zaten o kadar güzel ki İncili, benim beyinsel faaliyetlerimin bir kısmı devre dışı. Ara ara gidip geliyo'. İzliyorum ara ara kızı, o kadar güzel. Oradan çıkmaya yakın,dedi ki

"Acaba Bowling mowling mi oynasak?". Hoppalaaa. "Oldu" dedim, "Barni'yi de çağıralım." Yahu saat dayanmış altıya, bowlingi mi kaldı. Fred Çakmaktaş mıyım lan ben? Eee, Taşyatağı'nda tabii yapacak bir şey yok. Adam ya tabanları yardıra yardıra eve gidip embesil ev hayvanı Dino'yla oynayacak, ya da bowling'e gidecek. Bowling'i seçiyo' doğal olarak. Şimdi ben n'iye dünyanın en eğlenceli şehirlerinden birine Taşyatağı muamelesi yapayım ki. İstanbul, ve hava kararmaya başlıyor. Ne bowling'i. Sonra birden o etekle İncili'nin bowling topunu yuvarlayış sahnesi filan canlanıverdi gözümde. Restoranı aradım, rezervasyonu iptal etmemesini sadece bir saat filan sarkıtmasını söyledim. Dedim "Tamam gidelim" (Şimdi bana işte bir çift bacağın peşinden haline bak. Koca adamsın. O kadar da sayfalarcaaaa ahkam kesmişin filan diyenleriniz olacaktır. Yapacak bir şey yok. Tabii ki sebep sadece etekli bir strike değildi, biraz da gönlü olsun hadi bakalım zihniyetiydi. Etekli strike'ı da inkar etmiyorum ama...)


Götürdü bizi bi' bowling salonuna, "Lan bu salonlarda bira mira olmuyo muydu?" Yok arkadaş. Kahveden devam. Verdik parasını, yazdırdık bi kulvara İncili ve T.İ diye. Ya insan o güzelim çizmeleri çıkartıp, o salak ayakkabıları giyer mi ya. Ben "Aaa çizmelerimi mi çıkartmam gerekiyor hiç onu düşünmemiştim hadi oynamaktan vazgeçelim." filan diyecek diye beklerken, o saçma ayakkabıların içine fısfıs sıktırmakla meşguldü. Ben de ver dedim bi 44. Verdim fısfısıverdim fısfısı giydim ayakkabıyı. Fısfıs İsmail miyim T.İ mıyım anlamadım. Vaziyet fena. Tadım kaçtı ama. Allah var, kaçtı. Geceye dair motivasyonum düştü. İki saat düşündüm hangi ayakkabıyı giyeyim diye evden çıkarken. Şimdi ayağımda 4 renkli sıçık bi' ayakkabı, kulvarıma doğru ilerliyorum. Hepsinden öte ben inciliyi bowling topunu yuvarlarken hiç o salak ayakkabılarla düşünmemiştim. Çizmeleriyle düşünmüştüm. Anlayacağınız ordan da içerdeyim.

Diyo ki, "Bowling, ilk buluşma için harika". S.ktir yalancı.


Sallamaya başladık topu. Yanda da bi üniversiteli grup, arkadaş ne eğleniyorlar, ne eğleniyorlar. Dedim şunlara kaynasak ya, o an lanet ettim kendime bu geceyi kalabalık planlamadığım için. İncili bi başladı atmaya, kız resmen Fred Çakmaktaş, Ayak parmaklarının ucunda dönüyooooo, topu atıyo, hıh bu sefer yuvarlandı gitti yandan diyosun, top tam labutların orda duruyo dönüyo bişeyler yapıyo hepsini devirip gidiyo arkaya. Üçüncü atışlara geldik ben 17 puanda mıyım neyim kızın puanını sistem daha göstermiyo. Üstüste hepsini devirince katlayarak mı en son yazıyomuş öyle bi karın ağrısı. Çıkmıyo puan hepsini devirdikçe. Aman yarabbim. Dar attım kendimi bowling salonundan.



Hatalar Zinciri 2:

Gittik restorana, oradaki hatam şu oldu. Restoran biraz fazla özel kaçtı. Çok güzel bir yerdi. Halbuki öyle bir yere gerek yoktu. Daha günlük bir yer olabilirdi. İçki şaraptı ve çok şükür ki doğru seçimdi (!). Yedik, okulu bitiriş hikayesini, nasıl uzattığını falan filan anlattı. Nası da güzel kız anlatamam. Ne anlatsa dinliyo insan. Yemek güzel geçti. Benim ortaktan, kuzeninden anılardan falan filan bahsedildi. Çıkınca da hareketli bir yerlere gidelim, arkadaşlar da var dedim. "Ben erken dönmeyi planlıyodum aslında filan" dedi. Pek dikkate almayarak "aaa olmaz, şuraya gidicez. Coşucaz dedim." Gittik. Benim ekipten birkaç kişi vardı zaten. Biraz muhabbet sonra iyi müzik. Güzel devam ediyor. Ya ne kadar güzel dans ediyormuş bu kız. Ara ara bira istedi ben de 33'lükleri bira taşıyorum kendisine dans esnasında. Orda müzikle iyice ısındık. Git gel, dans mans. Benim hafiften kafam oldu. İncili benden beter olmuş. Bir ara masaya döndük. Alkolle dikkatli olmak lazım. Zaten o belli tam içmeyi bilmiyor, üniversetedeyken biz de öyleydik. Yapacak bir şey yok. Neyse, baktım arkadaş devrildi devrilecek. Ben de zaten çok yorgunum. Gündüz çalıştım, akşam bowling oynadım filan. Kafa kelle, arabayı otoparkta bırakıp, by taksi. İncili uyuyakaldı. Taksiyi beklet, İncili'yi bırak ve eve dön. İşte bütün hikayem bu.

Sonuç:
Tam hayal ettiğim gibi bir geceydi diyemeyeceğim. Sanırım sınıfta kaldım. Bir daha aramasını bekleyeceğim. Ben aramam. Bi daha arayan ben olursam, yine bowling'e razıyım demektir çünkü. Asla olmaz. İlişkiyi stand by'a aldım. Açmak için kumandayı almam lazım.
 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket