6 Haziran 2013 Perşembe

başlık yok.


9 Ekim 2012 Salı

Badem ve Bay Linea

Bir arkadaşım evini değiştiriyor. Eski evi o kadar şahane bir evdi ki o eve okkalı bir partiyle veda etmese biraz ayıp olurdu. Geçen cumartesi onun partisine katıldım, tek tabanca olarak. Bir partiye tek tabanca gidiyorsan, mutlaka yanında karşı cinsten bazı arkadaşların olmalıdır. Dünya üzerinde, öyle aşırı sap sap durup karizmatik görünebilme yetisi anca Sean Connery'de filan vardır. O yüzden maceraya gerek yok. Yanındaki hanımlarla aşırı samimi olmadan, çevrene sürekli onlarla beraber olduğunu hissettirmen gerekir. Kekomançi gibi gelmedim, ama available'ım. Fazla samimi bir portre çizmek de hedef şaşmasına sebep olabiliyor.

Size şimdi bu ortamların vazgeçilmez çiftinden bahsedeceğim: Güzel kız ve aşırı girişken fakat içi boş erkek arkadaşı. Bu adamlardan ne kadar çok türemeye başladı son zamanlarda, yoksa benim mi çok gözüme batmahya başladılar. 

Profil olarak tam da şöyleler: Orta üzeri iyi bir üniversite mezunu, büyük şirketlerden birinde, "gelecek vaadeden" pozisyonlardan birinde çalışıyor. Ailesi, yakın çevresinde filan "Aaa, bilmemne akıllı çocuktur, önü açık onun" algısı uyandıran tiplerden. Hakkını yemeyeyim kendisin gerçekten de önü açık. Fakat sorun şu: herif üniversite yıllarında filan, önünü yeterince açamamış. Hep kapalı kalmış kot pantolonu, fırtınalar kopmuş içeride. Ordan çok yaralı. Şimdi önü açık olsa ne olur? O yüzden şimdi biraz onun geçmişe dönük sıkıntısını yaşıyor. Vakitlice önünü açamamış olmak, biraz kompleks yapmış. Zamanında önümü açamadım ama, hayat döndü. Şimdi güzel kız arkadaşım var, bakıııııın, su içinde 7,5 (tam olarak bu şekilde ifade etmiyor tabii, ben sizin için özetledim). Nerden baksan 2 sene sonra da müdür yardımcısıyım. Şimdi şirket bana Fiat Linea verdi o zaman Toyota veriyorlar... 

İnsan üzülüyor. Diyemiyorsun ki, "ah be yaralı aslanım, ah be topal kurdum. Sana zamanında vermesi gerekenler vermemiş, şimdi göğsü kıllı müdürler Toyota Avensis verseler n'olur, Vosvogen Jetta verseler nolur? Sana jetta değil de jette filan vermeleri lazım ki kendine gelesin. Jette verirlerse iyi. Biliyorsun, uçak fantezisi ölümsüzdür. Geçmişten gelen açığı kapatmak için böyle varyasyonlar şart. Toyota'yla Moyota'yla olmaz o iş. Abi tavsiyesi."

Ben bizim kızların yanındayken, arkadaşım Limbo'nun filan yani, onu gördüm, bunların bir arkadaşlarının arkadaşıymış. Kod adı Badem. Çünkü ilk görüştüğümüz an bana badem ikram etti. 1,68, kumral, düz kırmızı elbise, bronz ve düzgün bacaklar, iri renkli gözler, biraz fazla makyaj (çalışması lazım), sexy babet (evet çok nadir de olsa öyle bir şey var) Sonra yanındakini gördüm, aha dedim çeşit geliyor. Yanındakine de, izninizle Bay Linea diyeceğim (neden acaba?) Hemen tanıştırıldık. Hayatımda yanında erkek olan kadınla flört etmişliğim olmamıştır. Tabii ki yine olmadı. Badem ve  Bay Linea bizle tanışmaya gelirken ellerinde birer acayip renkli kokteyl ve badem vardı. Bize de badem ikram ettiler. Severim ben badem, yedim.

Bay Linea ile tanışmamızın 3. dakikasında, hangi şirkette çalıştığını, kendisinin kariyer yolunun kaç şerit olduğunu, hangi noktada işine gelmezse bu yoldan sapacağını, şirketinin ona verdiği vereceği araba gamını filan dinlemiştim. O ise benim adımın T.I olduğunu bile bilmiyordu. Bay Linea ara ara Badem'in güzelliğinden de bahsediyordu. Badem'e de aşkım diye hitabediyordu. Zaten nerede sevgilisine aşkım diyen adam var, orada kalaslık vardır bence. İlle de ismiyle seslenmeyecekse, ki ben ismiyle seslenmesinit ercih ederim, aşkım mıdır yani. Bul şöyle ikinize özel bişi onu de. Aşkım. Cıvık müdürüm afedersin. Sevmediğim şeyler. Neyse ne diyodum. Hah Linea, bana mühendislik ve otomotiv dünyasının kesişimlerini öyle bir anlattı ki ağzı dili kurumuş yavrucağın. Dedi size özel kokteylimden yapıp getireceğim. 

Fırsat bu fırsat, hanımların yanına döndüm. Badem'e ne işle iştigal ettiğini sordum. Bir modacının yanında asistanmış. Hop seksi meslek çarpanı ile beraber 7,5'u 7,7 yaptım kafamda. Fakat dediğim gibi, beni ilgilendirmez. Belki inanmıyorsunuz, fakat kalıbımı basarım ki hiçbir şey yapmadım. Yapmam da  öyle şey. Limbo'yle mimboyla konuştum ben. Derken Linea geldi. Elinde üç dört tane kokteyl tutuyordu.

Her şeyi aşırı övme güdüleri bir anda kabardı ve o zıkkıma methiyeler düzmeye başladı. Ben hiçbirini dinleyemedim. Ancak tahminim şöyle şeyler söylüyordu.

"En iyi kokteyl budur. Dünyanın bütün meşhurlarıııı, bununla kafayı buluyor. İngiltere Kralı, rahmetli başkan Kenediee, Taçsız Kral Pelea, Backenbauer, kaleci Mayer, Nadia Komenaçi, Biricit Bardoo, Fenerbahçeli Cemil. Hepsi şöhretlerini bu kokteyle borçlular. Eaaavet, denemesi bedawa! Hem de hiç para vermeden..."



Ben zaten renge baktım, hiç oluru yok. Daha renge bakınca kusma geldi bana. Linea'ya viski üzerine bana başka alkolün aşırı dokunduğunu söyledim. Kibarca reddettim. Badem, Limbo ve bir arkadaşı daha, dünya içki endüstrisinin dahi daha önce hiç yanyana getiremediği o sanat eserini içtiler. Tahmin edin ne oldu. Hepsi 20 dakika sonra kusma aşamasına geldiler. Hatta bence kustular, fakat karizmalarını çizdirmemek adına kustuklarını söylemediler. Benim gözlemim tuvalete gittikleri ve bir daha bir şey içmedikleri yönündeydi. Linea ne yazık ki içtiklerini kusmadı, bildiklerini kustu. Yine beni kitledi. Ev çok şükür ki bizim mıntıkalara yakındı. Gece bittikten sonra, ben Limbo ve arkadaşlarını evlerine bırakıp eve döndüm. Sabah telefonumda Limbo'dan mesaj vardı. Badem akşam arayıp benim kim olduğumu sormuş ona...

Şimdilik that's all...

T.I


30 Ocak 2012 Pazartesi

Dünya kadar...

Geçen gün bir bardayız. Eğlenceli grubumuz üç kişiden müteşekkil. Ben, Lafonten ve Lafonten’in sevgilisi (ki ben kendisine Cable Girl derim. Çünkü cep telefonunu hep kulaklıkla kullanır). Ben bira içiyorum, Lafonten de öyle. Cable Girl de fındıklı votka içiyor. Lafonten bira almaya gitti. Sağolsun kendine bira kibarlık yapmış benim şişem bitmeden bana da almış. “Neyse ver, kırk yılın başı beni bi' düşündün şimdi kırmayayım seni. “ dedim. Böylelikle bir anda elimde iki tane bira oluverdi. Ayyaş gibi dikiliyorum. Tablo şu:

Benim elimde iki şişe bira. Cable Girl‘ün elinde ise fındıklı votka. Karşımızda da Lafonten. Bu salak bi’ bana baktı bi’ kıza baktı. Sonra şöyle bir özdeyişle geldi,

“Dünya kadar biran olacağına, fındık kadar votkan olsun.?”

Bu saçma şeyi tarihin sayfalarına not etmeden duramadım. Sen gel bu adamdan o gece arapas bekle, muz orta bekle. Mümkün mü? Soruyorum sizlere mümkün mü?


18 Kasım 2011 Cuma

Masallar masallar...

Hala bana, yok efendim gerçek aşkı bulamadığım, hayallerimin şeysiyle tanışamadığım için böyle aklı bi’ karış havada yazılar yazdığımı söyleyen hanımefendiler var. İyi diyorlar güzel diyorlar. Kimseyi üzmek, ukalalık yapmak da istemem ama cidden ben o kafalardan geçeli bir hayli zaman oldu.

Kısacası, bu gibi konularda kimse bana hikaye anlatmasın. Ergenliğimle beraber ben bütün o aşk masalların içini zaten çoktan boşaltmıştım. Hepsini çözmüş, ipliklerini pazara çıkarmıştım.

Örneğin, Pamuk Prenses’in, 7 Kocalı Hürmüz’ün üsturuplu bir şekilde çocuklara uyarlanmış versiyonu olduğunu fark etmiştim. Çok acıklı bir hikayedir. Pamuk Prenses, Prens’le mutlu hayatı yaşayıp o yedi cücenin hayatını karartmıştır. Pamuk Prenses dediğin ellere şapır şupurdur, cücelere gelince de ya rabbi şükürdür. Ben o masaldan bunu anladım arkadaş. Olmaz, ayıp denen bir şey var. O zaman hiç ümit verme çocuklara. Pamuk hiç makbul birisi değil benim gözümde. Çevresindeki erkeklerden faydalanan, en tehlikeli kadın tipi.

Rapunzel desen, Rapunzel bence dünya üzerinde kızışmışlığın alamet-i farikasıdır. Yahu eve erkek almak için saçını uzatmak şeytanın aklına gelmez. Su borusundan fıyanı duyduk, merdiven dayayanı duyduk, çarşafı çarşafa bağlayıp kaçanı duyduk, ama bu pes dedirtiyor valla. Yine de Rapunzel’i Pambuk Prenses’ten çok daha samimi bulurum ben. Hakkını vereyim. Helal olsun Raprap’a.

Külkedisi desen, neresi kedi, tam bir kurt. Adamın bazı fetişleri olduğunu fark etmiş, bunu kullanarak adamdan faydalanmaya çalışan bir karakter. Koskoca prens elinde bir topuklu ayakkabı, öpe koklaya meczup gibi kapı kapı geziyor.

Pamuk Prenses ve Külkedisi
Dııı rıt rıt, dıı rıt rıt rıt rıt Dirty Bit!

Notre Dame’ın Kamburu desen, safi rezillik. İçler acısı bir hikaye Quasimodo’nunki. Adam resmen rönte yata yata, Esmeralda’nın eteğinin altından bakacam diye diye koca bir ömrü heba etmiş. Garibim çok hırpalamış kendini, sonunda da sağlığından olmuş. İkiye katlanmış resmen herif, kambur kalmış. Esmeralda adamcağıza umut verip verip, en son da başkasına vermiş.

Uyayan güzel desen, külahıma anlat. O hikaye zaten, baştan kopuk. Ben ki açık kafalıyımdır ben bile bunun çocuklara anlatılmaması gerektiği kanaatindeyim. Arkadaş, karıda ne inat varsa, yakışıklı delikanlı öpmeden gözlerini açmıyor. Normal bir şey mi, siz söyleyin? Yediniz mi yani siz? Bu en eski kızılderili numarasını yediyseniz, kusura bakmayın ama kadınları hiç tanımadığınızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Hala da kalkıp bana masallardaki aşkı yaşamadın demeniz biraz komik. Özetle, masallara bakış açım zaten bu şekilde. Ya bakın, imlasına dahi dokunmuyorum:
“Sen o masallardaki gerçik aşkı tatmamış,hiç sevmemiş,sevilmemiş,kadınları kullanan, kıskanç bi hıyarsın.” demiş bir hayranım :). O öyle demiş de atalarımız ne demiş? Bir cümlenin içinde “hıyar” kelimesi geçiyorsa, o cümlenin öncesini komple yok sayabilirsiniz. Yok lan, o “ama” içindi galiba. Özetle hıyarlı kısımdan öncesine katılmıyorum.

Romantik tarafını hepten kaybetmiş birisi değilim. Beğendiğim masallar da var. Geçen gün okudum hatta birini, ibret vericiydi. Kısa ve çarpıcı:

“Yakışıklı delikanlı, dünyalar güzeli bir kıza aşık olur. Kız da ona karşı boş değildir. Kızın deniz feneri gibi bir yakıp bir söndürdüğü ışıktan güç alan delikanlı tüm cesaretini toplar, romantik bir akşam yemeğinin sonunda cebinden yüzüğü çıkartır ve güzel kızın önünde diz çökerek Benimle evlenir misin? der. Kızın bir anda gözleri parlar, çok mutlu olur ve hemen net bir bir dille cevap verir: Hayır. Sonra da ikisi sonsuza dek mutlu yaşarlar."
Gökten deee üç elma düşmüş. iPad, iPhone ve Macbook Air. Üzgünüm, hepsi benim başıma.

Yine tam konsantrasyonumu bloga yönlendirmişken, çok rica edeceğim beni pamuk Prenseslerle, Cindirella’larla oyalamayın.

Ortalıkta yokken neler olduğunu özet geçiyodum. Ruh ikizimi bulduğumdan bahsetmiştim. Bir Pazar kahvaltısındaki, yaşasın ki kendisinin ayrılık konuşmasından sonra, benim de bazı şeyleri düşünmem gerektiğine kanaat getirip o olaydan sonra uzun bir nekahat dönemine girdim. En az bi’ beş saat süren nekahat döneminden akşam çıktım. Ortalıkta yokken neler peşindeydin volume 2:

2- Ev alma, komşu al.

Bana bu hayattan ne öğrendin diye soracak olursanız; sürekli görmek, karşılaşmak durumunda olduğum kadınlarla bir şeyler yaşamadan önce normale nazaran 50 kat daha dikkatli olmam gerektiğidir. Bunun sebebi bana göre kesinlikle ben değilim. Kadınlar. Çünkü ben herkesle barış içerisinde mutlu mesut yaşayabilirim. Ancak kadınlar biten ilişkilerden sonra agresifleşebiliyorlar. Bu yüzden, böyle durumlarda biraz daha dikkat ediyorum. Şirket, komşular, aile dostları, aile dostlarının kızları... Aman yanlış anlaşılmasın, bunun sebebi onları kafamda bambaşka saygın bir yere koyduğumdan filan değil. Bu dünyadaki herkes saygındır. Öyle bir öküzlük ne haddime. Dediğim ggibi buradaki sorun benim düşüncelerim değil, kadınların davranışları. Olmuyor işte. Yukarıdaki listede dikkat ettiyseniz komşu da var. Yani her ne kadar öyle bir profil çizmesem de kuralları olan bi’ insanım. Gel gör ki, oturduğum yerde öyle bir komşum olduğunu fark ettim ki, çık işin içinden çıkabilirsen. Ama kurallar...

Arkasından yürüdüğün güzel bir kadının aslında ne kadar güzel olduğunu anlamak için gösterdikleri çabaya göre erkekler ikiye ayrılırlar. İşi bilenler ve bilmeyenler. İşi bilmeyenler, yine kendi aralarında ikiye ayrılırlar. Fazla enerjisi olanlar ve olmayanlar. Fazla enerjisi olanların genel davranış şekli şudur. Arkadan kadını süzeeer süzer süzer ve üç vites birden arttırır, çok hızlı yürüyerek kadını geçer, arayı açtıkça açar. Sonra da bir mağazanın vitrinine bakar gibi yapar ya da telefonla konuşur gibi yaparak diğer yöne doğru yürümeye başlar. Öyle enerjiktir ki açtığı mesafe rahatlıkla bu hareketleri yapmasına yeterlidir. En son çabasının karşılığını alır ve güzel hanımefendiyi karşıdan da süzer. Enerjisi olmayansa, bir vites artırarak hızlanır, kadının yanından geçerken belli belirsiz kafasını çevirir ve bakar. İşi bilen erkek ise, sadece kadını arkadan süzmez, karşıdan gelen erkekleri de süzer, hatta kadınları da. Onların bakışları, zaten senin ne kadar vites yükseltmen ya dafrene basman gerektiğinin nişanesidir. Aylak Adam Lafonten'in bu saptaması %100 çalışan bir metoddur.

Ben de komşumu öyle pek yakından görmedim hiç. Uzaktan da belli ediyordu kendini ama, yine de ne bileyim. Ne olacağı belli olmaz. Belki yüzü cadı gibidir, kim bilebilir. Ancak site görevlisinin otoparkın bariyerini kaldırmaya benim için gidişi ve, onun için gidişini gördükten sonra hiç şüphe duymadım. Ben çıkarken herif mesela kulübesinin önündeyse, önce sigarasını söndürüyo möndürüyo, ağır hareketlerle bariyerin düğmesine basıyo. Bu geliyosa, yardıra yardıra koşuyo bariyeri kaldırıyo. Ondan sonra da ben de dedim ki bunda bişi var.

Onu bazen sabahları görüyordum. Sağolsun o da benim gibi çok çalışkan, 10’dan önce işe gittiği vaki değil. Ayrıca, soğuk havalarda mont giyiyor ve inanmazsınız ama o da otoparktan çıktıktan tıpkı benim gibi sonra sağa dönüyordu. Hak verirsiniz ki, beni ona bağlayan ne çok ortak yönümüz var diye düşünmeden edemedim. Bu kadar çok ortak yön olunca kuralların esneyebileceğine karar verdim. İnanın kuralların bu esneyişinde o inanılmaz endamın, kalın çorabın üstüne giyilen mini şortların, kısa ceketlerin, hasbehas Nişantaşı kasanın filan hiçbir etkisi yok. Tamamen ortak yönlere odaklandım ben, mont, sağa dönüş filan.

Bir erkek bir kadına yaklaşmak istiyorsa, yaratılabilecek en kötü durumlardan biri budur. Ortak tanıdığın yok, olsa bile sana zerre hayrı olabilecek tipler değiller. Ortam şartları zaten tamamen aleyhine. Dipdibesin ama bağlantın yok. Hanımefendi de sağolsun her sabah gözümün önünde. Kardeşim Türk filmi mi bu gidip arabayla suni bi kaza yaratayım da tanışayım. Bir iki otoparkta selamlaşmanın ardından, fitili o yaktı. Bir şeyler sordu bana, sitenin bilmemne işleri ile ilgili. Çok bilirim ya, alakadar oldum. İnanın bir emekli albay, bir apartman işiyle bu denli alakadar olmaz. Zanndersiniz ben müteahit firmanın, yönetim için atadığı kişiyim. Aslında çok atlamam ben böyle durumlarda ama, ilk hamle ondan geldiği için sıkıntı görmedim. Güzelim çizgiler olmasına rağmen sorumssuzca park edilen araçlardan dem vurdu. Bazı kadınlar bi’ acayip. Ulan ben 6 aydır her allahın günü arabamı koyuyorum bi kere bile yer bulamadığım olmadı. Hep yer var. Ancak takmış kafaya. Aşırı düzenli bir tip olduğu buradan belli. Ulan madem bu kadar düzenlisin o zaman dakik olman da beklenmez mi? Ne s.kime her sabah 10 buçukta gidiyosun işe. Çözemedim kadını.
Profili çıkaramadığım zaman gergin oluyorum. Ne yapmalı ne etmeli, bir oyunbazlık bir şeytanlık, kıza dalavere mi çevirmeli level’ını bir türlü atlayamıyorum. Ben bu kadını çözemedim de, kadın beni gayet güzel çözdü. Çok saygı duyuyorum böyle kadınlara. Benimle ne istiyorsa yaptı, sonra da sepetledi yolladı. Oh oh oh.

Kod adını söylemedim, Lafonten taktığı için biraz müstehcendi. Yok yok. Hanımefendiyi rencide edecek bir şey kesinlikle değildi, ama yine de bana kalsın.


28 Ekim 2011 Cuma

Ruh ikizimi buldum...

Bunca zamandır niye mi yoktum? Bir de bana hala bunu mu soruyorsunuz? İnanın, hiç halden anlamıyorsunuz? Ne kolay di mi sadece sormak? Bunca zamandır niye yoktun? İçi sizi dışı beni yakar dostlar. Peki tamam söyleyeyim. Uzatmanın anlamı yok. Çok meşguldüm. Evlenmekle. Şoklanmayın, hayat bu. Ne manevralar yaptırıyor insana. Yalnız ve güzel ülkemin, bir o kadar yalnız ve güzel kadınları, gidenin ardından ağlanmaz. Siz de ağlamayın zaten, hem evli erkeklerin de ayrı bir çekiciliği var derler. Onu keşfetmeye çalışın. İnsana hep geyik gibi gelir konuşulurken, "Artık düzenli bir hayat istiyorum.", “Ben yaşlı bir baba olmak istemiyorum.”, “Kaç nesil fark olacak çocuklarımla aramda”, hep güldüm bunlara. Ancak gerçekten de böyle bir kafa varmış. Mutsuz muyum bu kafaya girdiğim için, kesinlikle hayır. Kesinlikle ve kesinlikle hayır. Daha önce olsaymış keşke. Anlayacağınız, Jr. da yolda. Ben kız olsun istiyorum, hanım da erkek. İçimdeki his ise "Oğlum T.İ, sen haklı çıkacaksın ama du’ bakalım." diyor. Galiba kız. Bi' doğsun, söz resmini ilk sizlerle paylaşacağım. Facebook’a da koymayan namerttir. Hehee, çocuğum olsa da ben komik ve eğlenceli bir insanım mesajı verebilmek için de bebişin sıçtığı ilk boka da bütün arkadaşlarımı tag’lemeyi düşünüyorum. Böyle bokun tam vıcıklaşmaya başladığı, en kahverengiden bebek boku sarısına geçiş yaptığı alacalı yeri de Lafonten’e ayırdım. Onu oraya koyacağım, özel isteği. Bi’ insanın böyle bir isteği olur mu? Olabiliyor.

Özetle, aylardır nerelerdeydin diyenlere şöyle yukarıdaki gibi doyurucu bir cevap verebilsem, özrüm olurdu. Ama nerdeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee? Koca bir yıl, “Saçlarını güzel yapsa 7,5’tan 7,7’ye çıkar.”, “Off, su içinde 8”, “Kotla iyi ama, abiyeyle de bi görmek lazım.”, “Sırf moda diye şekil şalvar giyen kadınları hayatımızdan çıkartmanın bir yolu olmalı, onu bulmalıyım.” gibi duygu ve düşüncelerle geçti. Geçen gün kendimi google earth’de Dominik dolaylarında ıssız ada ararken buldum. “Şekil şalvar” giyen kadınları oraya bırakma fantazim var. Sizin de bir fikrinizi alayım. Şurası bana uygun görünüyor ama siz ne dersiniz. Kuzey Atlantik’te şirin mi şirin bir ada. Henüz bir adı yok. Bence bu da bir avantaj. İsmini de kendileri koyarlar. Bakalım, kısmet. Kış yaklaştı ya, etekler, sırtı açık güzel elbiseler filan nispeten hayatlarımızdan çıkıyor. Bazı kadınlar var ki, hayatlarındaki bu boşluğu şekil şalvarla doldurmaya çalışıyorlar. Kuzey Atlantik açıkları iyidir, bence.

One way ticket, one way ticket. (Türkçesi: Kaaaal gittiğin yerde mutlu ol)

Öyle bir üşengeç oldum ki bu blog mevzusunda, az evvel blogu açıp ulan en son nerede kalmıştım diye son birkaç yazdığımı okudum. Sonunu anlatmam gereken bir Heidi Klum vakit tamam anım kalmış. Onu kısa bir cümleyle bitireyim. Peter’lik bizi bozar. Şimdi de bunca aydır neler yaptığımı hap yapıp yazacağım, ki blogda zaman kayması olmasın. Kısa kısa, kimler geldi geldi geçti. Evet sevgili okuyucular,sıradaki bölümümüzün adı : “Özet geç P.ç”

1- Ruh İkizimi Buldum

Zaman zaman bu ve benzeri konularda büyük konuşan bir insanım. Genelde yanılmam ama, hayat bu işte. Ne demiş atalarımız? “Büyük konuşanın, g.t oluşu da büyük olur.” Atalarımız tam olarak bu şekilde söylememiş olabilirler ama demek istedikleri kesin olarak bu. Eminim. Ben hiç inanmazdım öyle şeylere. Yok efendim herkesin bi ruh ikizi vardır, hayalet üçüzü vardır gibi safsatalara. Ta ki Sanem ve Sinem’i görene kadar. Tek yumurta ikizleri. Yani insan ister istemez, ne yumurtalar var dünyada diye düşünmeden edemiyor. Tek yumurtadan nasıl öyle iki güzellik çıkar, inanamıyor. Benim ruh ikizim onlarmış meğer... Bunca yıl ben mesnetsiz mesnetsiz atıp tutmuşum. Hayatları, her aşırı benzeyen ikizin olduğu gibi birbirlerinin yerine okulda sınava girme, herkesin onları karıştırması, çocukluk resimlerinde annelerinin bile ayırdedememesi gibi hikayelerle dolu. İnanın, anaları önce birini doğurmuş sonra öbürünü de CC’lemiş gibi. Kaç yaşlarına gelmişler hala da benzer giyiniyorlar sağolsunlar, milletle dalga geçer gibi. 1,70, kumral, keskin yüz hatları. dar kot pantolon üzeri gömlek, gömlek üzeri kolları uzun beli kısa ve dar ceketler, ceketler omuzları bi’ geniş gösteren cinsten. Bu arada, isimleri Sanem ve Sinem değil tabii ki, hemen anlaşılır gerçek isimlerini yazsam. Ancak böyle birbirine benzeyen iki isimleri var.
Ben bir kez bile karıştırmadım ikisini. Jest ve mimiklerden, bi' de kol kalınlığından hemen etiketlerimi koydum. Azıcık daha kalın kolu olan Sanem, kalın'ın a'sı Sanem! Olay bu kadar kolay. Niye karıştırıyor insanlar anlamadım. Samimiyetimiz, benim onları zerre karıştırmamamla başladı ve devam etti. Hikayenin devamını anlatmayacağım, çünkü bölümümüzün başlığı "özet geç p.ç". Sona atlayayım. Ayrılık kötü olmadı, onlar hala benim ruh ikizlerim. Bu arada, yanlış anlaşılma olmasın, katiyen öyle bir aşk üçgeni olmadı. Onlar öyle tipler değildi; ondan öte zaten beni bilirsiniz, gönül adamıyım ben, tek kalbim var.




ya yine çok uzattım galiba 2 ve 3'ü bir sonraki posta saklayayım.

Sevgiler, saygılar
T.I

Önemli Edit: Ya şu yazdıklarımı okuyup, hala evlendiğimi sanan insanlar var. Yok öle bişi, bi daha okusunlar...
 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket