30 Aralık 2009 Çarşamba

Huzur Acil!

Hiç anlamıyorum. Gerçekten hiç anlamıyorum. Düşünün. Bu lafın pozitif bir anlamı var: "Bir yastıkta kocamak"... Ya bu lafın nasıl olumlu bir anlamı olabilir. Lan ben her duyduğumda yemin ederim tüylerim diken diken oluyor. Üç kelime yanyana gelince bu kadar mı çirkin durur. Hele ki aralarında yastık gibi güzel bir kelime varken. "Bir yastıkta kocamak." Bir kere cümlenin vaadettiği şey: Yaşlanmak. Kafadan kötü. Akla getirdiği şeyler hiç güzel değil. Yaşlanırken de öyle süper bi yaşlanma da vaadetmiyor ha. Bi' kişiyle, o da aynı yastıkta. Böyle gözümün önüne hep sararmış bir yastık, artık birisi hastayken yatağın altına ördek [ikinci anlam] koyan tipler filan geliyor. Ve insanlar bunu güzel bir şeymiş gibi lanse ediyorlar. Yahu, laf şöyle bile değil.
"Bin yastıkta kocayın." Hadi tamam, tek eşliliği seçmişsiniz ama bari şöyle renkli bi hayatınız olsun bile demiyor. Çeşitlilik olsun, biraz baharatlı olsun. Yok arkadaş. Bir yastık, ille de terinizle koksun, şöyle ense terinizle. Sarartın onu, öyle oldu mu daha kutsal bir kurum haline gelir bu evlilik. Diğer türlü sıradan olur ille de biraz pislik olacak içinde. Yoksa gerçek evlilikten sayılmaz. Ne kadar çok sarılık, ne kadar çok ense teri, o kadar birbirine bağlı çiftsiniz. Hadi bakiym. Yahu resmen temel anlayış bunu öğütlüyor.

Ben ilişkisinde huzur arayanları sevmem. Bu da ayyynen bir yastıkta kocamak gibidir. Aynı tat aynı doku, bunu anlatabilmek için yazdım zaten yukarıdakileri. Çok iyi de reputasyonu vardır "huzur"un bu anlamda.
"Bence ilişkide önce huzur." dedi mi birisi... Sanki .mına koyim ilişki gurusu oluyo'. Öyle bi saygınlık geliyo üstüne. "Yani ben aştım o tatları, kalmadı bitti artık. Tattan tada koştum, Rocco'yla bile yattım ama zamanında, şimdi huzur, evet saaadece huzur istiyorum." S.ktir git lan. Yer miyim ben. İçim bayık benim demiyosun da.

Yine sinirim tepeme çıktı işte, şahitsiniz. Var ya, Nerde ilişkide huzur arayan kadın var, kaçarım ben ondan. Hem de topuklarımı kıçıma vura vura, arkama bile bakmadan kaçarım. Erkeğin huzur arayanı samimidir, ama biraz saftır, kektir. Kadının huzur arayanı tehlikelidir. Bir kadın ilişkide önce huzur muzur diyosa anla ki "ben yatakta 4,5/10'u geçmem çok zorlarsan 5 olurum. Daha da zorlama huzurum kaçar. Hiçbi fanteziye de gelemem. Huzur diyorum anlamıyo musun ne fantezisi" filan gibi gibi bakar. Bi de o kadının içerde mutfakta bitki çayı için süzgeçli bardağı kesin vardır. En büyük mutluluğudur o. Y.rrak otu demler onla, en çok o mutlu eder onu. Sen g.tünü yırt o hazzı yaşatamazsın ona. Y.rrak otu dinginlik verir ona. Ben y.rrak otu içmem dediğinde de huzuru kaçar.

Gölgede yetişmiş otlarımızı güzeeeelce demliyoruuuz.

Arkadaşı azdır. "Büyük Huzur Projesi" adı altında senle uğraşır, huzurunu kaçırır. Ne zaman biraz işler iyi gitmese, öyle çok da değil ha biraz, hemen huzur istemeye başlar. Huzur Acil servisi kurmak lazım onlara bir tane.

Erkekler yapı olarak zaten kadınlara göre daha huzurlu varlıklar. Bir kere kendi grupları içinde de huzurlu olabiliyorlar. Yalnız başlarınayken de huzurlular, hemen yapacak bir şey bulurlar. Hiç bir şey bulamazlarsa maç seyrederler, evde top sektirirler, bir şeyler okurlar, porno seyrederler... Özetle, kendi kendileriyle uğraşmazlar, iç huzuru yakalamaları daha kolaydır. Kadınlar yalnız kalınca (ilişkiler anlamında demiyorum gerçekten yalnız), kendilerini oyalayamazlar, gerilirler. Sonra da y.rak otunda derman ararlar [tamam tamam, bazıları]. Yani aslında sorunun kökü bence burada yatıyor. Erkek huzur arıyorum dediğinde ne istediğini daha bir biliyor. Kadınlarsa bilmiyor. Ben var ya, olmaz ya hadi diyelim "huzur işi"ne girdim. O minvalde yaşamaya karar verdim şu üç günlük hayatı, var ya o doğu felsefelerinin hepsinin ne kadar seks numarası varsa yalarım yutarım. Tao'sundan Tantrasına bulaşmadığım iş kalmaz. Lafta kalmaz o huzur.

Bazı yazıları yazarken, gerçekten sinirleniyorum. Bunu da yazarken sinirlenmiştim.

Huzur çok güzel bir şey, içinin böyle s.kindirik olarak boşaltılması kanıma dokunuyor. Anlamı da güzel. Lan otla çayla olacak iş mi?


Kod adı Melita'ydı, adını tahmin etmişsinizdir. Hani bazı kadınlar vardır ya, yaşından çok genç gösterirler. Öyle bir tipti. 26 yaşındayken 17 gibi durur. Lafonten "Lolita gibi olm" demişti, adı da Melis'ti. Adı da kaldı Melita. "Olm bu reşit değildir, bi' kafa kağıdına bak şunun çaktırmadan" demişti bana. Melita tahmin edebileceğiniz gibi minyon kasa, kumral. Çok güzel bir ses. Tamamen tesadüf eseri tanışmıştım. Sosyal çevremden değil. Dıdının dıdısının dıdısı tadında. Çok beğenmiştim ilk gördüğümde, ilk görüşüm şöyle oldu. bir arkadaş toplantısıydaydık. hani şey olur ya, masadaki kızlardan birinin telefonu çalar, o da "Aaa gel gel tabi, 5 dakkacık da olsa uğrayıver" der. o şekilde gelir, aslında sırf onu görmek için. Hatta ilk geldiğinde hep şey ikilemini, stresini yaşar, gözlerinden okunur o stres. "Ya herkese merhaba desem masaya gelince, biri başka bir tarafa bakıyo olacak, sonradan beni masada görünce ay ne yabani şeymiş bi merhaba bile demedi diyecek. İlk bi herkese merhaba derken biraz daha bağırsam mı?" Ne demek istediğimi tam anlatabildim mi bilmiyorum. Tanımadığın kalabalık bir masaya merhaba deme sendromu. Ben Melita'da bunu o kadar net gözlemledim ki ve bu hali o kadar şirin ve seksiydi ki. Hemen karıncalandım. Öyle de bir durumdaki Melita'nın bizim masadaki arkadaşını da neredeyse hiç tanımıyorum. Bir yandan da içinde oldukça rahat olduğum bir grup.


Kuvvetli bir merhaba

Melita 5 dakika durdu zaten. Hemen kalktı. Ben hemen gittim Melita'nın bizim masadaki şubesine... Dedim ki, "valla istersen öküz de, istersen küstah de, istersen her istediğini elde edebileceğini zanneden salak y.vşak de ben bu kızla bir kez daha mutlaka görüşebilmek istiyorum" dedim. "Hemen arasana" dedim. Kız da sağolsun hiç gıcıklık yapmadı bana, şimdi aramayayım da ben sizi konuştururum tekrar bir şekil filan dedi. Telefonunu verdi bana Melita'nın, msn'ini verdi. Ben de Melita'ya direkt söyledim. Ben senin bir masayı selamlarkenki ikilemine tutuldum diye. Ona da sevimli geldi herhalde. İyi bir giriş oldu. Sonrası bant kaydı. 2 ay aynı evde yaşadık Melita'yla, çok varlıklı bir kızdı. Çok da güzeldi ama neye yarar. Güzelliği kullanmayı bilmedikten sonra. Beni huzurla dövmüştü. Hayatta bir mücadelesi olmadığı için saçma saçma şeylere sarıyordu. O da iyi değil. Valla ben ayrıldım. Kusura bakma dedim.

Ayrıldıktan sonra kesin bu acıya gelen iyi bir ot bulup demlemiştir. Arkamdan en çok bok atılan ayrılıklarımdan biri bu oldu. Uzun zaman geçti üstünden, pek umursamıyorum tabii ki. Dün akşam rastlaştım kendisiyle, galiba o çizgisinden biraz kayıp seksi kıza oynamaya başlamış. Yanlış zaman, yanlış insan diye düşündüm içimden. Bir selamlaştık, naber dedik sadece.

Sizinle de paylaşayım dedim.

Sanırım 2009'un son postu
Herkese huzur dolu bir yıl diliyorum, gerçekten.


Hamiş:
Ben huzuru bizim şirkette bi' Halime Ablamız var onun çayında buluyorum. Bi' demliyo, kokusu cihana yayılıyor.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Eski sevgiliden hayır gelir mi? Gelmez mi?

Bazıları der ki, "ex'ten next olmaz", bazıları der ki "eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağarmış", ama bazıları şöyle der "Eski sevgiliye duyrulur, özledim buna ne buyrulur."

Bu konu öyle bir konu ki bu işin doğrusu var mıdır yok mudur çok tartışmalı. Genel olarak ilişkiler konusunda kesin kararların her zaman daha sağlıklı bir durum olduğunu düşünmekle beraber "Eski sevgiliyle yeniden biraraya gelmek iyi midir? Kötü müdür?" sorusuna küt diye verilecek bir cevabım yok. "Aaa olmaz, ille de ver." derseniz. Yine vermem. Siz de alışın. Ben bu hayatta kaç kere ille de ver dedim de geri çevrildim biliyor musunuz? Biraz empati yapmış olursunuz. Ancak üzülmeyin, yazının sonunda bir final analizi yapacağım.

Kod adı Esquisse'di, Türkçe'si bildiğiniz eskiz. Ancak o böyle yazardı. Yani kod adını ben takmadım, kızın özbeöz nickname'i. Çünkü mimardı. Eli de acayip yetenekliydi. Her şeyi 15 dakikada karakelem çizebiliyordu. Yolda yürürken bazen bir bakmışsın yanından yürümüyor bir şeyler çiziyor. "Kızım bırak şu işleri bak geç kalıcaz" filan demeye kalmadan, o güzel bir şeyler çizmiş oluyor. Bir gün, "Ulan" dedim.

"Eloğlu ne kadar girintili çıkıntılı bina yapmışsa çizdin kara kara. Bi portresini çizmedin, onlar çıkıntı da, çıkıntı değil mi Djemba Djemba."


Ertesi sabah uyandığımda ise yanımda bir karakalem çalışma vardı. Djemba Djemba'yı çizmiş. Ulan insanın uyurken mi çizilir Djemba Djemba'sı dedim. Güldü. Sanki Djemba Djemba'nın portresi değil de, "Boynu bükükler, garip yetimler" filminin afiş çalışması. Olmaz dedim. Dinletemedim. Öyle ihtişamlı bir halini de resmetmedi valla. Kadınlarla ters gitmemek lazım.

Bugüne kadar Djemba Djemba üzerine yapılmış tek sanatsal çalışmanın, kendisinin uyku anına denk gelmesi sanatsal kariyerini başlamadan bitirdi diyebilirim. Ona da biraz moral bozukluğu olduğu oldu tabii. Ben de sonrasında kendisiyle kısa bi konuşma yaptım.

- Oğlum dedim, senin yolun zaten bu yol değil. Sanatsal oluşumlar içinde varolmak işin değil, işçisin sen işçi kal dedim giy dedim tulumları dedim. Hem işe biraz da iyi yönünden bak dedim. En azından kara kara bak filan dedim. Daha çok bozuldu.


Ustam seslendi uzaktan, giy dedi tulumları...

Esquisse, akıllı bir kadındı. Benden şöyle bir iki yaş büyük. Babası da mimar. O yüzden tuzu kuru. İstediğinde gidiyor ofise, istediğinde gitmiyor. Rahat bir hayatı var. Özenmiyordum desem yalan. Asla abartılı giyinmez. Abiye giyindiğinde çok güzel olur. Abiye dışında pek elbise giymeyen kadınlardan. Ben pek sevmem aslında o tarzı ama, gerçekten güzel yakıştırıyordu. Çok şıkır olmayan, ama hep yepyeni şeyler olurdu üzerinde. Güzel, özenli yemek yapan, kendisi çok az yiyen kadınlardan. Tam bir 7,0. KGG endeksiyle 7,2. Çok çekici bir kadın. Kumral, azıcık kemikli bir vücudu var. Yüzü de kemikli, ama göğüsleri gayet tatmin edici büyüklükte, bilekler ince. İşaret parmağında biraz deformasyon var kalem tutmaktan. Çok seksi.

Vücudunda ufak iki dövme var. Bir tanesi görünen, bir tanesine görünmeyen bir yerde. Görünmeyen yerde olan dövmesi çok güzeldi. Kendi çizmiş. Bir göz, ama çok güzeldi. Bacaktan popoya tam geçiş yerinde, ne güzel bir yerdir orası, o dövmeyi gören ve onda iz bırakan her erkek için çok küçücükk bir işaret, bir nokta koyduracağını söylemişti o dövmenin çevresine (50 yaşında filan). Bildiğiniz deli yani. Benim her zaman hoşuma gitmiştir böyle kendiyle zevkli oyunlar oynayan kadınlar.

Severim

Neyse bizim ilişkimiz iyi giderken, iyi giderken dediğim benim yine yemediğim bok yok ama Esquisse ile ilgili hiçbir sorunum yok, birden her şey tersine döndü. Ben aslında mutluydum onunla birlikte olmaktan. Gerçek anlamdaki karıncalanmamı yaşamamıştım, yaşayacak gibi de değildim. Ama o çok sorgulamaya başladı, agresifleşti. Bu kız böyle biri değildir. "İdare et oğlum T.İ" dedikçe içinden çıkılmaz bir hal aldı. Örneğin, benim işe geç gitmeme taktı kafayı. Lan sanane kadın. İşsiz güçsüz kalırmışım filan, akıl veriyordu. Kendi Arı Maya ya, bana akıl veriyor. Ben pek gelemiyorum böyle şeylere. Hiçkimseye de yapmıyorum böyle şeyler. Bencillik yok. Büyük bir kavgayla ayrıldık.

İşte burası zurnanın zırt dediği yer.

Bir ilişki bittiği zaman, ayrılan bir çiftin yeniden bir araya gelmesi işin özünde o kadar zor değil. Matematiksel olarak baktığında, onbinlerin, belki yüzbinlerin olduğu bir kümeden süzüp çiftleştiğin birisi var. Yeni bir süzüm yerine hazır süzülmüşe yönelmek aklen çok mantıksız durmuyor. Birçok insan bunu yapıyor zaten. Ancak iş burada bitmiyor. Bir ilişkinin Reload'unun çekilememesindeki en önemli etken, çevrenizedir.

İnsan bir ilişkisi olduğu zaman, ilişkide yaşadığı sorunları çoğu zaman göğüsleyebiliyor. O bana şunu yaptı ben de ona bunu yaptım, ben sütten çıkmış akkaşık mıyım muhasebesi, az adamla (yani iki kişi olunca) kolayca yapılabiliyor. Ancak bir ilişki ayrılıkla sonuçlandıktan sonra bu muhasebenin içine çevreniz de giriyor. Arkadaşlarınız, aileniz (benim için değil de genel olarak) falan filan. Özellikle kadınlarda daha çok bu durum. Ayrıldığınız gibi kendi aranızda değil başkalarıyla konuşmaya başlıyorsunuz.

Mesela, biz ayrıldığımızda Esquisse çevresindeki herkesle dertleşmiş, benim ne siksok bi adam olduğumu filan söylemiş yakın arkadaşlarına, babasına mabasına. Kadınlar çok daha sert bu konuda, valla telefon listesini sıradan ararlar adama bok üstüne bok atmak için. Ben daha masumum. Ben bi tek Lafonten'e dedim ki, "Olm bak bu karıdan bana hayır gelmez, baksana Djemba Djemba'yı nası çizmiş" Lafonten baktı zaten, "Olm sizin ilişkiniz bu çizildiği gün bitmiş" dedi. "Djemba Djemba... Ama beğenirsin, ama beğenmezsin, kariyer sahibi bi oyuncu. Uykusu onun özel hayatır. Ayıp ayıp filan dedi." Kafam da bozuktu beni güldürmek için dedi bunları.

Neyse, onun çevresinde, "Esquisse'in komik ve yakışıklı" erkek arkadaşıyken, babasının gözünde "Vay be efendi adama denk geldi bizim kız"ken bi anda, çok afedersiniz y.vşağın bayrak taşıyanı oldum. İnanın bu iki satte filan oldu. Esquisse desen, Lafonten'in gözünde, erkek düşmanı alet çizicisi, filan...

Velhasıl, bu işler yaşamadan öğrenilmiyor.

E şimdi şartlar bir araya gelse, biz nasıl birleşicez şimdi. Olacak şey mi? Netekim, Esquisse İngiltere'ye gitti ve 8-9 ay orada kaldı. Dönmeye yakın bana habire mail atmaya başladı. Ben de için için istiyorum. Bir sevgilim de var o sırada, ama karıncalar basmış durumda ortamı. İçim de istemiyor değil. Bi mail attım, açık açık yazdım durumu, ciddi bir ilişkinin zor olduğunu ama denemekten bir şey çıkmayacağını, bi' daha Djemba Djemba'yı güzellik uykusunda değil çizmek o sırada ona bakmayacağını filan aranti ederse gelince buluşmak istediğimi sdöyledim. Geldiğinde yeniden beraber olduk.

Biz mutluyduk aslında, o beni iyi tanıyor ben de onu, kafa da rahatlamış. İşler güzel. O biraz sosyal çevresinden koptu, çünkü ben onla bir şekil onun çevresine girersem bu işin olamayacağı belli idi, bunu da onunla konuşmuştum. Orada yavşak adamdım. Kötüydüm, kızı zamanında üzmüştüm, yine üzerdim. O bu hayata bir süre katlandı. Güzel de vakit geçirdik, ancak sonrasında tekrar İngiltere'ye döneceğini söyledi. Orda mimarlık daha bi bişeyler bişeyler saydı. Ben de tamam dedim. İyi gitmesine rağmen reloading işlemi yarım kaldı, çok pis erör verdi.

***

Tabii bu sadece bir örnek, çok yakın bir arkadaşımın süper başarılı bir rekonstrüksüyonu var mesela.

Son sözüm:
Exten next olur. Ancak eğer ilişki çok çok ciddi, evliliğe filan koşan bir ilişki değilse... İlişki çok ciddi bir ilişkiyse, eski sevgiliyle yolların tekrar kesişmesi bi noktada bana göre patlak verir. Sen patlatmasan, çevrenden biri patlatır bir şeyleri. İnsanlar hiçbir şeyi unutmuyorlar çünkü, bi yerde hop adamın g.tune sokuveriyorlar.

Esquisse'den öğrendiklerim:
1- Zaten biliyordum, yine öğrendim, yine öğrendim: Kadınlar çok konuşuyor.
2- Bir kız babasıyla çok yakınsa, ilişkiye girmeden önce bir daha düşün. (Bu konuyu belki daha sonra takrar açarım, önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum.)
3- Sanat için soyunmak, Djemba Djemba'ya göre değil.
 


TEHLİKELİ İLİŞKİLER © 2008. Design by: Pocket